Doğu’da kar, Batı’da sıcak var

Haftasonu yurdun büyük kısmında yağış yok. Normallerin üzerindeki değerler ayın 30-31’ine kadar pek düşecek gibi değil. Ancak Kars ve Erzurum dolaylarında kar yağışı bekleniyor.

Dört mevsim bir arada derler ya Türkiye için, aynen öyle, yurdun büyük kısmında sıcaklıklar normallerin üzerine çıkarken, Doğu Anadolu’da Kars-Erzurum çevrelerinde düşen sıcaklıklar yağışları kara çevirebiliyor. Cumartesi ve pazar günü yurdun büyük kısmında yağış yok. Uzun vadede sıcaklıklara baktığımızda normallerin üzerindeki değerler ayın 30-31’ine kadar pek düşecek gibi değil.

*

Geçtiğimiz haftasonunda Durusu Belediye Başkanı Engin Akman ile beraberdik. Yerinde duramayan, sürekli bir şeyler yapmak isteyen, genç dinamik başkan ‘Bünyamin, denize açılalım, bak sana Karadeniz’in içler acısı durumunu göstereyim’ dedi. Hem olaya mesleki olarak ilgimden, hem de denizciler ile sohbetten aldığım zevkten dolayı hemen kabul ettim. Karaburun iskelesinden Karadeniz’e açıldık. Yeniköy, Çakıl iskelesi açıklarına kadar ilerledik. Başkan ve Ceyhun reis ile sohbet sohbeti açtı, Teknik Üniversite’de öğrendiğimiz bilimsel ve teorik bilgileri, denizcilerin pratik hava tahminleri karşılaştırdık. Ceyhun reis; ‘Şiddetli lodos var, dalgalar da karayel yönünde, bu durumuda bir kaç güne kalmaz hava bozar’ dedi. Orada ben hemen söze girdim, ‘Evet, hava bozacak ama çok değil, yalnızca aralıklar ile bulutlar artacak’ dedim. Neyse başkanın da hayranlığını uyandıran bu tatlı muhabbetle 3 saatin nasıl geçtiğini fark etmedik. Dönüp teknenin arkasına baktığımızda, 3 saatin sonunda 45’li iki çaparide 1 tane bile balık olmadığını fark ettik. Başkan; ‘Bünyamin, işte bunu görmen için denize açılalım, balık tutalım, daha doğrusu tutmaya çalışalım istedim’ dedi. Bunun nedeni ne dediğimde Baskan da, Ceyhun reis de içini dökmeye başladı. Trol’cüler denizi bitirmişler. Ceyhun reis ile konuşmaya devam ettikçe tablo daha vahim bir hal almaya başladı. Eskiden burada 10’un üzerinde balık türü varmış, lüfer, palamut, çinakop, torik, kefal, kalkan, uskumru, mezgit, kolyoz, istavrit. Şimdi ise yalnızca palamut, çinakop ve lüfer çıkıyormuş ki bazen onu da bulmak zor oluyormuş. Artık balık kültürümüz mü gelişmemiş? Ya da hep günü kurtarma anlayışı kanımıza mı işlemiş nedir? Gerçekten ne yapıyorsak kendimize yapıyoruz. Trol ile avlanma durumunda biliyorsunuz deniz dibinde ne var ne yok ağlara takılıyor. Bu avlanma şeklinde yalnızca büyük-küçük tüm balıklar ağlara takılsa iyi, deniz dibinde yosunlar, mercanlar parçalanıyor. Ülkemizden, hatta tüm dünyadan uzak olsun ama bir bölgede arka arkaya sürekli deprem olsa, o bölgede yaşanır mı? Balıkların yumurtalarını bıraktığı yuvaları trol ile parçalıyoruz. Evet, belki balık hafızası 3 saniye, hatırlayamaz ama hayvan yuva bulamayınca ne yapsın, bir daha oraya balıkların gelmesi beklenir mi? Trol ile avlanırken yumurtalar ve ufak balıklar gittiği gibi, balık sürülerinin göç ve konaklama, yumurtalarını bırakma yolları ve yerleri değişiyor. 3 tarafı denizler ile çevrili ülkemizde deniz kültüründe, balıkçılıkta da başarılıyız, bu konuda da yine kendi kendimize çelme takıyoruz, hem de bir süre sonra belki de hiç ayağa kalkamayacak pahasına olsa da.
Yazarın Tüm Yazıları