Dink, Türk bayrağına sarılmalı

HRANT Dink'in cenazesine millet sahip çıkmaktadır.

Cenazenin Türk bayrağına sarılması, herkesin talebi olmalıdır.

Haberin Devamı

Bu dünyaya kardeşlik ve birliktelik açısından anlamlı bir mesaj olacaktır.

Bütün siyasi liderlerin cenaze töreninde bulunması gereklidir; en başta da Başbakan'ın... Erdoğan, konuğu İtalya Başbakanı Prodi'den yarım saat izin alarak törene katılabilirdi.

Türkiye'nin içinde bulunduğu ve sürüklenmek istendiği olumsuz gelişmeler karşısında dünyaya bu tablonun gösterilmesi gerekirdi.

Bundan kimsenin endişe duymasına gerek yoktur.

Ülkemiz ve 'barış' için bu konu hayati bir önem taşımaktadır.

GÜNÜN SÖZÜ

"Hrant Dink'in son yazısında korku toplumu ifadesi var. Dink'in cenazesi diasporaya teslim edilemez. Hükümet yanlış yapmıştır. Cenazenin sahibi Türk milletidir."

(YP Genel Başkanı Sadettin Tantan)

Öteki

SİYASİ cinayetlere polisiye yaklaşmak oldukça sığ sonuçlar verir.

Nitekim tamamen kendi çabaları dışında teknolojinin sağladığı rastlantısal olanaklardan yararlanarak MOBESE kamera marifetiyle katili 'tespit eden' emniyetimiz polisiye bir yaklaşımda olmaktan bile acizdir.

Nasıl ki Abdi İpekçi’den bu yana hiçbir siyasi cinayet tam anlamıyla çözülememiş ise bu cinayet de aydınlatılamayacaktır. Çünkü katilin yakalanması siyasi cinayetleri aydınlatmaz. 17 yaşında bir genci yakalamış olmanın cinayetin arka planını aydınlatma konusunda tek faydası 'birilerinin' onu kullandığını ortaya çıkarmaktan başka bir şey değildir.

Oysa Türkiye’de bu kanunsuzluğun tarihi çok eskidir. Yakın zamanda, 12 eylül öncesi pek çok vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve sağ sol çatışması süsü verilerek bir darbe ile kamu vicdanında cesetlerin üstü örtülmeye çalışılmıştır.

Siyasi cinayetlerde birebir tetiği kimin çektiğinin pek bir anlamı yoktur. Esasen bunlar artık herkesin kullandığı bir terimle faili meçhul değil, faili meşhurdur.

70’lerin ortalarından beri süregelen bu cinayetlerin ortak noktası 'sağcıların' veya 'solcuların' öldürülmesi değildir. Toplumda kargaşaya neden olacak, kamuoyunu tahrik edecek kişiler olmalarıdır. En bariz örneği Malatya’nın sevilen insanı 'Hamido'ya gönderilen bombalı paketin aynısından ve yine aynı gün onunla karşıt görüşü paylaşan kişilere de gönderilmesidir. Siz 70’lerden bugüne, bu tür eylemleri istikrarlı bir şekilde sürdüren 'sağcı' veya 'solcu' bir örgüt olduğuna inanıyor musunuz?

Kim seviyor bu dumanlı havaları, bu bulanık suları?

Hırant Dink’in katili Ogün Samast olabilir ama azmettirici listesi oldukça uzundur:

- Sağcı, solcu tüm üyeleri ile ırkçı milliyetçiliğin koalisyonu Kızılelmacılar.

- Türkiye’nin demokratikleşmesinden korkanlar: 301’i kaldırma tutarlılığını gösteremeyenler başta olmak üzere AB yanlısı görünüp de bunun içini asla dolduramayanlar.

- Hepimiz bu mozaiğin asli parçası olduğumuz halde kendini diğerlerinden daha 'safkan' Türk görenler,

- Günlük hayatımızda kendi dışımızdaki kimlikleri alay, aşağılama konusu yapan hepimiz.

301’inci maddedeki sorun 'Türklüğe hakaret'i yasaklaması değil, bir uzlaşım olarak Türklüğün tanımlanamaması ve herkesin sadece kendisini Türk zannederek kendi gibi düşünmeyen herkesi vatan haini ilan etmesine yol açmasında yatmaktadır. Bir başka değişle 301 resmi ideolojinin 'öteki' olarak tanımladığı herkestir. Bu şekliyle de Türkiye’nin en bölücü yasasıdır. Çünkü resmi kurumların bir 'öteki' belirlemesi, toplum tabanında ırkçılıkla sonuçlanır.

Hrant Dink bir Türk’tür. Etnik kimliğini bunun üzerine çıkarmamış, içinde yaşadığı ülkenin insanlarına kendi etnik kökenlerini paylaşanlardan gelen haksızlığı önlemeye çalışmıştır.

Hrant Dink’i vuran 'Türklüğe' hakaret etmiştir. Çünkü Türkiye’de yaşayan insanların hoşgörüsüz, tahammülsüz ve cani olduğu imajını yaratmıştır.

Oysa yapılan tüm araştırmalara bakın, Türklükle ilgili yapılan tanımların tek ortak paydası 'misafirperver' olduklarıdır.

Esasen bu 'cinayetler geleneğimizin' arkasında siyasi normale anormal yolla müdahale etme çabaları yatmaktadır ve iki seçime sahne olacak 2007 yılı da bu açıdan korkarım 'verimli' bir yıl olacağa benzer. Her ne kadar geçen yıl içinde yapılan provokasyonlar tutmadıysa da hırs ve azim sahibi ilgili çevrelerin bu çabalarından vazgeçmeyecekleri anlaşılıyor.

Doç. Dr. Şahin KARASAR

Maltepe Üniversitesi

İletişim Fakültesi

Bir öneri

GAZETECİ Hrant Dink'in haince saldırı sonucu hayatını kaybetmesine milletçe ( Bir takım yobazlar hariç) üzüldük.Bu bağlamda,Hrant Dink'in hayatını kaybettiği Halaskargazi Caddesi'ne, 'Hrant Dink' isminin verilmesini bir yurttaş olarak umut, arzu ve talep ediyorum.

Haberin Devamı

Bülent AĞIRGÜN

Ölümünün sorumluluğu hepimizin omuzlarında

BİR Türk’seniz ve yurtdışında yaşıyorsanız sizinle tanışanlar sohbet sırasında baklavanın helvanın yanı sıra muhakkak Kürtleri neden öldürdüğünüzü, Ermenileri neden soykırıma uğrattığınızı, Türkiye’de neden genç kızların intihar ettiğini, neden insanlara işkence yapıldığını, serbestçe fikrinizi söyleyip söyleyemeyeceğinizi sorarlar. Kadınsanız, ‘niye başını örtmüyorsun, tabii Türkiye dışına çıktın şimdi rahatsın değil mi’ derler. Sabrınızın ve bilginizin elverdiği ölçüde yanıtlamaya çalışırsınız. Yanıtlar, yaşam deneyiminize, politik bakış açınıza göre değişir. Kimi kendini suçlu hisseder, kimi öfkelenir, kimi de benim gibi ‘Ama, siz Türkiye’yi hep tek taraflı görüyorsunuz, Türkiye’de çok güzel şeyler de var, Türkiye’nin demokratik bir toplum olması için uğraş veren bir sürü aydın, akıllı insan var, onların çabalarını nasıl yok sayarsınız’ der. Gerçekten de Türkiyeli olmanın verdiği bir ayrıcalıktır bu sevimsiz yerlerde insan sevgisine sahip olabilmek, çokkültürlülüğü özünden anlayabilmek. Hrant Dink’in ölüm haberiyle kanadım kolum kırıldı, Türkiye’ye olan güvenim derinden sarsıldı. Yıllarca bu sorulara ‘ama ...’ diye yanıt bulmaya çalışırken, şimdi söyleyecek hiçbir şey bulamıyorum. Hrant Dink ölmemeliydi, öldürülmemeliydi, bu ortam yaratılmamalıydı. Hrant Dink’in cinayetinde hepimiz suçluyuz, 301’le bu ortamı hazırlayarak, korkarak, yazmayarak, sesimizi çıkarmayarak, demokrasiye sahip çıkmayarak, bize yöneltilen sorulara ‘ama, ama ‘ diyerek konuları saptırarak, direk yanıtlar veremeyerek. Evet Türkiye, biz Türkiyeliler, hepimize yöneltiyorum bu soruyu: Hrant Dink neden öldürüldü, neden biz ona sahip çıkamadık, neden biz, bu ülkeyi seven, barış ve demokrasiyle yönetilmesini isteyen ve bunun için mücadele eden bir avuç insana sahip çıkamıyor, onlardan olamıyoruz. Hrant Dink’in ölümüyle ilk kez Türk olmanın utancını yaşıyorum, Hrant Dink neden öldürüldü diyenlere ne cevap vermem gerekir dersiniz? 1915’te olanların sorumluluğunu ‘ben yapmadım ki’, ‘onlar da bizimkileri katletmişler’ diyerek yadsımak kolay. Peki ya Hrant Dink’in ölümünün sorumluluğu? Hepimizin omuzlarında değil mi? Ben, Yonca Ermutlu, senden Hrant Dink ve ailenden, ve bütün Türkiye Ermenilerinden özür diliyorum.

Toprağın bol olsun.

Haberin Devamı

Yonca ERMUTLU

yonca.ermutlu@helsinki.fi

Mezopotamya'da 24 saat

GAZİANTEP'in Nizip ve Karkamış ile Şanlıurfa'nın Birecik ve Halfeti ilçelerinde 24 saatlik hızlı bir tur attık.

Özellikle tarım kesiminin gittikçe büyüyen sorunlarını dinledik.

'Antepfıstığı' ve 'zeytin' üreticilerinin nasıl 'çöküşe 'doğru gittiğine ilişkin eleştirilere tanık olduk.

AKP'ye oy veren köylülerin pişmanlıklarını dinlerken, eski Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Celal Doğan'ın, DYP'den milletvekili adayı olacağına ilişkin kulislerde dolaşan söylentiler vardı.

Bir muhtarın, "AKP'lilerin bugün sokağa çıkacak halleri yok. Onun için toplantılarını hep kapalı salonlarda yapıyor" dediğini duyduk.

Genç Parti'nin dört sloganının (1 milyona mazot, sınavsız üniversite, emekliye 14 maaş ve işsize 350 milyon) köylüleri hayli etkilediğine şaşırdık.

Haberin Devamı

Suriye'ye açılan sınır kapısındaki Karkamış tren istasyonunun restorasyonu yapılan muhteşem binasının 'hüzünlü' sessizliğine ortak olduk.

Zeugma antik kentini kazmaya başlamışız... Ama ortada bir sahipsizliğin ve özensizliğin olduğuna üzüldük.

Nizip sınırları içindeki 'Hancağız' baraj göletinin bile bile kirletilmesine karşın duyarsız kalınışa hayret ettik.

TARIMDA SORUNLAR ARTIYOR

GAP kapsamındaki Birecik ve Karkamış barajları arasında arazileri su altında kalan Halfeti'nin 'Güneydoğu'nun Bodrum'u olmaya hazırlandığını tespit ettik.

Bunun dışında bir de kaymakam tanıdık; Birecik Kaymakamı Tuncay Sonel'i... 15 ayda yarattığı 'mucizeleri' dinledik, gördük.

Ve Nizip Ziraat Odası'nın yeni binasının açılışında Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar'ın, tarımdaki ciddi sıkıntıları ve köylülerin perişanlığı üzerine yaptığı 'ilginç' olduğu kadar hayli sert konuşmasını dinledik.

Bayraktar şöyle diyordu:

Haberin Devamı

"Mersin, Mut, Karaman, Kahramanmaraş'tan sonra Nizip'teyim. Tarımda Türkiye'nin meseleleri giderek büyüyor. Bizi popülizm yapmakla eleştiriyorlar. Aslında biz gerçekleri dile getiriyoruz, destekler istiyoruz. Tarımın sorunları çözülmeden Türkiye'nin sorunları çözülemez. Yatırımları Avrupa'nın yaptığı gibi kırsala taşımak zorundayız. Buğdayla arpayı ayıramayan insanları bundan sonra Meclis'e göndermemeye kararlıyız. En az her ilden bir adayı Meclis'e göndermek zorundayız."

Yoksa mı?..

"Ayağınızı denk alın, haddinizi bilin, yoksa gökkubbeyi başınıza indiririm!"

Bu sözler iktidara!

İnsan ve millet

OKULDA öğreniriz, en küçük yapı taşımızın hücreler olduğunu, farklı hücre topluluklarının farklı dokuları meydana getirdiğini... Farklı dokuların da farklı organları meydana getirdiğini... Fakat bu farklı organların uyum içinde yaşamasıyla mükemmel bir vücudun meydana geldiğini...

Evet bütün ülkelerin ve devletlerin en küçük yapı taşı insandır. Farklı yetenekteki ve düşüncedeki insanlar bir araya gelerek farklı toplulukları meydana getirmiştir. Ve bu farklı yapıdaki topluluklarda bir araya gelerek milletleri oluşturmuşlardır.

Bu farklı yapıdaki milletler de bir araya gelerek ulus olmuşlardır, devlet olmuşlardır.

Ve meydana gelen bu devletin de güçlü yapıda olması, bütün milletlerin uyumlu şekilde bir arada yaşamasıyla olmaktadır.

Ey Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan milletler; lütfen bir arada uyumlu yaşayalım, çünkü herkes bilir ki bir organın aksaması bütün vücudu yıpratır.

Göksel KAYA

Biliyor musunuz

- EĞİTİM-İş Genel Başkanı Yüksel Adıbelli'nin, MEB'in kadrolaşmada sınır tanımadığını, boş şef kadroları atamalarında ihtiyacın çok üstünde atama yapıldığını, 773 olarak ilan edilen kadrolara 1463 kişinin yerleştirildiğini söylediğini...

Haberin Devamı

- 'ULUS' Gazetesi'nin Behiç Kılıç'ın yayın danışmanlığında 19 Şubat'ta yayın hayatına başlayacağını...

Çevre ve tarih katliamı

ANTALYA Serik'teki Silyon antik kentine komşu Tekke Köyü'nde bir firmaya maden ruhsatı verilmiş. Burası Silyon'a 3 km uzaklıkta. Köylüler burada tarihi kalıntılar olduğunu biliyorlar. Çalışmalar başlayınca Antalya Müzesi'ne durumu bildiriyorlar. Müzeden gelen arkeoloji ekibinin raporu sonucu bölge 1. derece sit alanı kabul ediliyor ve 3 ay boyunca firma çalışmalarını durduruyor. Fakat bu sürede ne oluyorsa bölgenin bazı kısımları sit alanı olmaktan çıkarılıyor ve tekrar çalışmaya başlıyorlar.

Çevre ve tarih katliamının durdurulması gerek.

Fatma NUR

Çelik, sadece 'söylüyor'

MİLLİ Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik "Okullarda hiç bir ad altında para toplanmayacaktır" diyor. Bakanlık olarak okullara ne kadar yardım yaptığınızı açıklar mısınız? Hangisine ödenek çıkarttınız? Okulların azami 1-2 hizmetlisi var. 500-1000 kişilik bir okulda bu görevlilerle hangi işi tamamlamayı umuyorsunuz? Temizlik malzemesini nasıl temin edeceğiz?

Kırılan camları, bozulan muslukları, tıkanan tuvaletleri, telefon, fotokopi, faks, bilgisayar, kırtasiye giderlerini nasıl karşılayacağız?

Okul güvenliğini sağlamak için personeli nasıl çalıştıracağız? Yıllardır okul aile birliklerinde görev yapmaktayız.

Bakanlığınızın tek kuruş ödenek gönderdiğini görmedik. Okulları nasıl ayakta tutacağız?

Minicik yavruların koşturduğu ortamda temizlik ve güvenliği nasıl sağlayacağız? Çocuklara nasıl eğitim araçları temin edeceğiz?

Okullar veli desteğiyle ayakta durmakta; bunu bizlerden iyi biliyorsunuz.

Seçim öncesi, politika taktiğiyle çalışmayın, gerçeküstü açıklamalar yaparak velilerin kafasını karıştırmayın.

M.A.-KADIKÖY

BEDAŞ kazığı

DÖKÜM işiyle uğraşan bir esnafım. İndiksiyon ergitme ocağı kullanıyorum, ayda ortalama 3 bin YTL elektrik faturası ödüyorum. Yüksek miktarda elektrik kullandığımız için BEDAŞ ile Haziran 2005'te bir sözleşme yapıp, kW'ı 94 Ykr'de sabitledik. Üç ay fatura gelmedi, yaklaşık 7 bin YTL'lik bir fatura beklerken 12 bin YTL fatura geldi. BEDAŞ sözleşmeyi fesh edip, kW'ı 151 Ykr'ye çıkarmış. 151 değil 251 YKR'de olsa bu elektriği kullanacağız ama aradaki farkı biz de fiyatlarımıza yansıtırdık. BEDAŞ fiyatı yükseltmeden neden haber vermez? Pahalı elektrikle ucuz mal satmak zorunda kaldık, mağduruz.

T.M

'İnsan gibi' seyahat etmek

İSTANBUL'da ulaşım adına çeşitli yenilikler ve düzenlemeler yapıldığını görüyor ve duyuyoruz.

Ancak Özel Halk Otobüsleri'nin insan taşıdıklarının farkında olmadıklarını düşünüyorum.

Niçin 100 km hızla giderken, yolda el sallayan birini görüp, yolcuyu almak için fren yaparak diğer yolcuların yüreklerini ağzına getirirler?

Niçin birbirleriyle yarışıyorlar, argo konuşuyorlar, niçin 1 YTL daha fazla kazanmak için insanların canını hiçe sayıyorlar?

Benim araba almak için yeterli param, durumum olmasına rağmen, toplu taşıma araçlarını kullanayım, bir de ben trafik sıkışıklığına sebep olmayayım diye düşünürken hata mı etmiş oluyorum?

Otobüs şoförünü bu çirkin davranışlarından ötürü uyardığımız zaman bir sürü laf yiyoruz!

Ulaştırma Bakanlığı’na sesleniyorum: İşyerime, evime insan gibi gitmek istiyorum. Lütfen Özel Halk Otobüsleri’ne bir çare bulun. Birbirleriyle yarışmasınlar, taşıdıklarının insan olduğunun bilincinde olsunlar. Seyir halinde sigara içmesinler.

Engin TURAN

Tuzla halkı gazetesine sahip çıktı

HAKKINDA yaptığımız haberlerden rahatsız olan Tuzla Belediyesi, 26 Eylül 2006 tarihinde gazetemizi iskansız binada ruhsatsız faaliyet gösterdiğimiz gerekçesiyle mühürlemişti. Açtığımız davada yürütmeyi durdurma kararı aldıysak da, Belediye Başkanı Mehmet Demirci, mahkeme kararını uygulamamakta direnince polis nezaretinde tutulan bir zabıtla gazetemize girmeyi başarmıştık.

Tüm siyasi parti temsilcileri gazetemizi desteklemek için yanımızdaydı.

CHP Tuzla İlçe Başkanı Hasan Uzunyayla, Anavatan Tuzla İlçe Başkanı Salih Yüksel, Büyük Birlik Partisi Tuzla İlçe Başkanı Muhammed Demirbaş, MHP Tuzla İlçe Başkanı Adil Turgut, DYP Tuzla İlçe Başkanı Hatice Kozlu, İşçi Partisi Tuzla İlçe Başkanı Musa Tanrıkulu, EMEP Tuzla İlçe Başkanı Ali Sönmez, Orhanlı Belediye Başkanı Cemil Ekşi, Tuzla Belediye Meclisinin CHP ve MHP’li üyeleri ve Tuzla halkının katıldığı bir törenle gazetemizi “yeniden” açtık.

Çağdaş Tuzla’yı biz kurduk ama bu süreçte çok net gördük ki, gazetemizin asıl sahibi Tuzla halkıdır, kendilerine çok teşekkür ediyoruz.

Hz. Ali’nin dediği gibi, ‘haksızlıklara karşı dimdik durmazsanız hem hakkınızı hem onurunuzu kaybedersiniz’ Biz, hem hakkımızdan hem de onurumuzdan taviz vermemeye kararlıyız.

Gazetemizin açılışından bir gün önce, Tuzla halkını törenimize davet etmek için yapıştırılan afişler sabaha kadar zabıta ekiplerince yürütülen bir “operasyonla” tek tek söküldü. Bununla da yetinmeyen Belediye “çevreyi kirletmekten” gazetemize tam 3.000 YTL’lik para cezası kestiler! Yasada 110 ve 3.000 YTL olarak öngörülen cezanın bize en üst limitten uygulanması Tuzla Belediyesi'nin bizim beslediği 'iyi niyetinin' (!) bir ölçüsüydü...

Halil ÖZEN

Asıl biz mağduruz

TUKAŞ 40 yıldır, başarılı bir şekilde 'sözleşmeli tarım' uygulamalarını gerçekleştirmekte, ayrıca bu konunun 'gıda güvenliği' için çok önemli bir kalite kriteri olduğuna inanmaktadır. Şirketimiz, üretimde ürünlerinin hammaddesi olarak kullandığı sebze ve meyvelerin büyük bir çoğunluğunu sözleşmeli tarım sistemi kapsamında temin etmektedir. Sözleşmeli üreticilerimizle ürün bedellerine dair sözleşmeleri kapsamında da ödemeleri gerçekleştirilmektedir.

Sayın Erol Akkul, Bergama bölgesi sözleşmeli domates üreticilerimizdendir. Üreticimiz ile 15.2.2006 tarihinde 50 dekar (400 ton) domates sözleşmesi yapılmıştır.

Üreticimiz piyasa koşullarında domates fiyatları arttığı dönemde hasat sezonu içerisinde, sözleşmesi yapılan domates ürününü şirketimize teslim etmeyip, açık pazara satış yaptığı için 8.10.2006 tarihinde noter onaylı ihtarname ile uyarılmıştır. İhtarnamemize herhangi bir cevap verilmemiştir.

Üreticimiz, ekim yaptığı bölgede Tarım şefimiz, Bölge Ziraat Mühendisimiz ve Bölge Tarım Çavuşlarımız tarafından defalarca uyarılmasına rağmen satışa devam etmiştir. Üreticimiz 400 ton ürün sözleşmesine rağmen 277,5 ton domates teslim etmiştir. (Teslimat oranı %69.4'tür) 122,5 ton domatesi serbest piyasada satmıştır. Üreticimizin, eksik getirdiği domates miktarı sözleşme gereği hak ettiği primden düşürülmüş ve geri kalan parası ödenmiştir.

Buna karşılık Aralık ayında Teknik Genel Müdür Yardımcımız üreticimizle toplantı yapmış ve şirket olarak bu durumdaki mağduriyetimiz konusunda bilgi verilmiştir. Üreticimizin sözleşmesi olmasına karşın teslim etmediği 122,5 ton domates karşılığı olarak, serbest piyasa koşullarından yüksek fiyatla domates alınmıştır. Aslında bu konuda şirketimizin mağduriyeti mevcuttur.

Tukaş Gıda olarak Türk çiftçisine ve tarıma yönelik olarak sözleşmeli tarımı arttırma çabalarımıza bağlı olarak maalesef binlerce sözleşmeli üreticimizden bazen çok az sayıda üreticimiz ile bu gibi durumlarla karşılaşmaktayız. Ancak üreticimizi mağdur etmemek için hukuki yollara başvurma hakkımız olmasına karşın, iyi niyet göstergesi olarak böyle bir uygulama yapılmamıştır.

Ahmet UYSAL-Genel Müdür

Yazarın Tüm Yazıları