HRANT Dink’i öldürenin yakalanması elbette önemlidir. Türkiye’de bu tür olayları yeniden yaşamaya başlarsak, altından kalkamayız. Önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimi var. Hemen ardından, birkaç ay sonra genel seçim yapılacak.
Ortam giderek gerginleşecek. Böyle gergin ortamlar, Türkiye düşmanlarının yeşerdiği gübreli toprağı sağlar.
Geçtiğimiz mayıs ayında Danıştay baskını oldu. Birkaç ay sonra Dink öldürüldü. Bir "ilk’ler" dönemi yaşıyoruz. İlk kez mahkeme baskını, ilk kez azınlık vatandaşın öldürülmesi!
Kim öldürdü? Niçin öldürdü? Sorumlular nerede?
Dün katilin görüntüleri ekranlarda yayınlandı. Bugün aynı fotoğraflar gazetelerde yer alacak. Suratı tabak gibi ortaya çıktı. Herhalde bulunacak, gerçek kimliği ve niçin öldürdüğü belirlenecek.
Bu yazıyı dün bu soruların yanıtı belli değilken yazıyorum. Bu adam kim olabilir, amacı ne olabilir?
- Arkasında kimler var?
- Bireysel terörist mi, ırkçı bir geri zekálı mı, örgüt işi mi?
- Yoksa yabancı servislerin marifeti mi?
Burada üzerinde önemle durulması gereken bir soru daha ortaya çıkıyor. Hrant Dink isimli Ermeni kökenli gazeteci, bugüne kadar çeşitli yerlerde sözlü saldırılara uğramış, tehditler almış ve korkusunu kendi çıkardığı Agos Gazetesi’nde yazmış. O halde şunu soralım:
- Hükümetin bu konuda sorumluluğu yok mu?
Elbette var. Olayın bu aşamasına iyi bakmak gerekiyor. Dink’i niçin koruma altına almadılar? Niçin koruma vermediler?
Türkiye gibi ülkelerde namlunun ucunda olan kişiler, devlet tarafından korunur. İlle de onların koruma istemesi gerekmez. Şu anda aklıma bazı isimler geliyor ve fikirlerimiz onlarla tamamen ters olsa bile korunmaları gerektiğine inanıyorum.
Dink olayında edebiyat yapmak kolaydır. Ama bu olayda hükümetin sorumluluğunu görmezden gelmek, topluma karşı yapılacak bir saygısızlıktır. Cinayetin hesabının ilgili makamlardan sorulması gerekir.
Hükümetin de, bu koruma eksikliğinin nedenlerini millete anlatması gerekir.
* * *
Türkiye öyle bir ülke oldu ki, birini öldürmek istiyorsanız gözü kara ve aç-işsiz birini bulmanız yeterlidir. Amatörse verin ona örneğin 20 milyar, büyük olasılıkla amaca ulaşırsanız. Profesyonel ise tarife yükselir.
Ülkemizin dört bir yanında caddelere, sokaklara, evlere, işyerlerine bakın.
Gasp, kapkaç, hırsızlık, soygun kol geziyor. Soyulmayan ev ve işyeri neredeyse kalmadı. Polisin yetkileri AB’nin emirleri doğrultusunda kısıtlandı. Polisin eli kolu bağlı, çaresiz, suçlularla başedemiyor. Yazılı mahkeme kararı olmadan üst araması bile yapamıyor. Ekonomik durum, işsizlik bir felaket.
İnsanlar suç işlemeye itiliyor. Suçlarda korkunç bir artış var.
İşte bu ortamda siz herhangi bir işsiz maceracıyı ayarlayın, tutuşturun eline biraz para!.. Bakalım cinayet işliyor mu, işlemiyor mu?
Tabii ki böyle bir olayı siz doğrudan yapmayacaksınız! Arada taşeron kullanacak, kimliğinizi asla belli etmeyeceksiniz!
* * *
Şimdi "Bu kurşun Türkiye’ye sıkılmıştır, ülkemizi rezil etmiştir" diyen yetkililerimize sormak gerekir: Bu ortamı kim yarattı? Sokaktaki vatandaş olan bizler mi, yoksa bizi yönetenler mi? Vatandaşın can ve mal güvenliğinden sorumlu olan kimdir?
Elbette ki yönetenler.
Hazreti Ömer’in unutulmaz sözü vardır: "Fırat kenarında bir deve zarar görse, Allah bunun hesabını benden sorar diye korkarım." Yönetici olmak işte budur. Ya şimdi?!
"Efendim bu olay tam da Ermeni lobilerinin dünyanın dört bir yanında ülkemiz aleyhine soykırım yasaları geçirtme dönemine rastladı ve çok aleyhimize oldu. Türkiye karşıtlarına koz verildi. Bu kurşun Türkiye’ye sıkılmıştır..."
Doğrudur ama günaydın!
Ben Türkiye aleyhine çalışan, ülkeyi yıpratmak için fırsat kollayan bir yabancı servis, bireysel terörist veya sapık olsaydım, öldürteceğim kişilerin başında herhalde Hrant Dink gelirdi. (Kafamdaki öteki isimleri yazmıyorum.)
Sorumlular belli. İşin edebiyatı ve siyaseti yapılsın da, önlem almayan ve aldırmayan sorumluları, olayın ardındaki güçleri gündeme taşımayı unutmayalım... Ve unutturmayalım! Bazı önemli gerçekler orada yatıyor.