Paylaş
Ortalıkta dolaşan ‘‘derin devlet’’ sözünün tam anlamını kestirmek zor.
Kimileri bunu karanlık güçlerin, gizli servislerin ve mafyaların birbirine karıştığı, ama hep devlet adına iş gören belirsiz merkezler için kullanıyor.
Kimileri de, derin devlet deyince, devletin derinliğine düşünüldüğü, günlük politikaların ve kısa vadeli kişisel çıkarların ötesinde geçmişiyle, geleceğiyle, halkıyla ve toprağıyla düşünüldüğü kurumları kastediyor. Oralardakiler, yetişme tarzları bakımından, devlet görevi ve kamu hizmeti denen kavramların tutkunudurlar, ömürlerini bu kavramlara adamışlardır, hatta gerektiğinde canlarını bile verecek kadar bunlara bağlıdırlar.
Ordu başta olmak üzere, bürokrasinin bazı noktalarında, Maliye ve Dışişleri Bakanlığı gibi bazı yerlerde bu anlamdaki derin devletin savunucularına hâlâ tek tük rastlanır.
Nadirattan da olsa, siyasiler arasında da.
Ama, genel kanı, bu anlamdaki ciddi derin devlet mensuplarının demokrasiden pek hoşlanmadıkları biçimindedir.
Elbette, devletin derini sığı, ciddisi, gayri ciddisi olmaz.
Devlet, devlettir. Kuruluşları ve kuralları belli edilmiş organlarıyla, açıkça dağıtılmış yetkileriyle, görevleri ve hesap verme yerleri belirlenmiş sorumlularıyla.
Devleti ne zaman nerede bulacağınızı, neresinden tutacağınızı, onun adına kiminle nasıl konuşacağınızı bilmelisiniz.
Devletin ayrıca ‘‘derin devlet’’ diye adlandırılmaya gereksinimi yoktur. Yerine göre gizlidir, yerine göre saydam. Ama, neyin gizli, neyin saydam olacağı da yine kurallara bağlanmıştır.
Öyleyse, niçin mensuplarının demokrasiden pek hoşlanmadığına genel olarak inanılan bir derin devlet kavramı ortaya çıkmıştır?
Çünkü, demokrasi adına söz söyleyenlerin, şöyle ya da böyle seçimden çıktıkları için kendilerini demokrat sananların, demokrat olduklarını sandıkları için de halk adına her şeyi yapabileceklerini düşünenlerin elinde bir başka devlet kavramı ortaya çıkmıştır da ondan.
Bir başka devlet kavramı; yani ‘‘çapaçul devlet’’.
Anayasası ‘‘bir defacık’’ çiğnense ‘‘bir şey’’ olmayan.
Kurallarına boş verilen, Anayasa Mahkemesi'nin defalarca iptal ettiği yasaları uygulanıp giden, idare mahkemelerinin kararlarına aldırış edilmeden kamu malları yağmalanan.
Suçsuzların tutulup suçluların koyverildiği, yoksul emekçilerin vergi verip cebi dolu vurguncuların vergi kaçırdığı.
Planlama Teşkilatı'ndaki teknik uzmanlar ‘‘İstanbul Boğazı'ne tüp geçit gerekir’’ derken, Yüksek Planlama Kurulu'ndaki siyasilerin ‘‘Hayır, üçüncü köprü’’ diye zırvaladığı.
Devlet demokrasi adına söz söyleyenlerce bu çapaçulluğa sürüklendiği içindir ki, ciddi derin devletin mensupları demokrasi adına çapaçul devletçilerce sorguya çekilmekten hoşlanmazlar.
Çünkü, -zaten asıl vahim olan da budur- demokrasi adına soru soranlar, asıl sorgulanması gerekeni, yani yine kendilerince yaratılan öbür derin devleti, gizli kapaklı, kirli ve çirkin derin devleti sorgulamazlar.
Hatta, bazılarının onunla işbirliği içinde oldukları bilinir.
Devleti yeniden tanımlamak gerektiği açıktır; ama herhalde bu tanımlama çapaçul devletçilere yaptırılamaz.
Paylaş