GeriSeyahat Sultanahmet’teki yeraltı şehri
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Sultanahmet’teki yeraltı şehri

Sultanahmet’teki yeraltı şehri

Meşhur bir şehir efsanesi vardır. İstanbul için anlatılır. Denir ki: "Sultanahmet’te bir dehliz varmış. İçine girermişsin ve Büyükada’da Aya Yorgi Manastırı’na kadar gidermişsin..." Kuşkusuz bu söylenti çok abartılı. Çünkü, söz konusu tünel, Marmaray projesinin uzunluğunun dört-beş katını aşmakta ve Roma-Bizans dönemi teknolojisiyle yapılması imkansız görünmekte. Ama İstanbul’un altında, toplamda o mesafeyi aşabilecek uzunlukta ayrı ayrı tüneller var. Bu tüneller; galeriler, yapı toplulukları, mabetler, su yolları, gizli geçitlere açılır.

Sultanahmet’in orta yerinde Tevkifhane ve Kutlugün sokakları var. Tevkifhane, Four Season Oteli’nin ön giriş kapısının, Kutlugün ise arka kapısının açıldığı sokaklar. Bu otel eskiden Sultanahmet Cezaevi’ydi. Mahkumlar arka kapıdan tahliye edildiklerinden olsa gerek, o günü kutlu gün ilan ederek özgürlüğe kavuştukları sokağa da bu ismi vermişler. Cezaevi olmadan önce burada Bizans Büyük Sarayı’nın bir parçası vardı. Aslında söz konusu saray, Bizans’ın son döneminde imparatorların konağı olmaktan çıkmıştı. Krallar, Balat sırtlarında yaptırdıkları Vlaherna Sarayı’nda ikamet etmeye başlamış ve eski saray ardiye, cephanelik, askeri kışla gibi kullanımlara bırakılmıştı.

16. yüzyıl başlarında ise sarayın temelleri üzerine Osmanlı vezirlerinin konakları inşa edildi. Sokollu Mehmet Paşa’nın konağı da buradaydı. Cezaevi eski sarayın temelleri üzerine inşa edilmiş. Otelin arka bahçesinin bulunduğu alanda yıllardır kazı yapılıyor. Arkeoloji Müzesi’nin gözetiminde yapılan kazı alanından ne çıktığı bilinmiyor. Ama zeminden üç kat aşağı inildiği ve Büyük Saray’ın bir bölümüne ulaşıldığı biliniyor.

Küçük Ayasofya Caddesi 40 numarada bulunan Eresin Crown Hotel’in inşası yapılırken, altından Roma döneminden kalma bir hamam ve çok sayıda tarihi obje çıktı. Arkeoloji Müzesi’nden uzmanların gözetiminde yapılar kazı sırasında ortaya çıkan eser restore edilerek otelin altında olduğu gibi korundu. Bu alandan çıkan 49 parça arkeolojik obje ise otelin içinde sergileniyor. Buradaki eserler MÖ 4. ve MS 6. yüzyıla yayılan dönemlere ait. İstanbul yeraltı kentinin önemli bir parçasını barındıran bu küçük müzeyi mutlaka görmelisiniz.

BÜYÜK SARAY TESADÜFEN BULUNDU

Kutlugün Sokağı’nda mağazası bulunan Mehmet Başdoğan, bölgenin en eski halıcılarından biri. ABD’de New York, Atlanta ve High Point’te de şubeleri bulunuyor. Mehmet Bey, 1992’de Kutlugün’e gelerek 31 numarada bulunan binayı satın almış. Dört katlı binanın bahçesi o dönemde otopark olarak kullanılıyormuş. Mehmet Başdoğan, otoparkı kaldırıp bu alana halıların sergilendiği vitrinleri yerleştirmiş. İşçilerin temizlik yaptığı bir gün, bahçenin alt katından eski demir bir kapı çıkmış. Kapıyı açtıklarında geniş bir dehlize doğru uzandığını fark etmişler. Mehmet Bey, hemen Anıtlar Kurulu’na başvurarak izin ve uzman desteği istemiş. Anıtlardan izin çıkmış, uzmanlar ise müzeden gelmiş. Başlamışlar çalışmaya. Tam 680 damperli kamyon dolusu çöp, toprak ve moloz atmışlar ve ortaya olağanüstü bir eser çıkmış. "Burası benim değil, tüm insanlığın ortak malı. Ben tarihe karşı sorumluluğumu yerine getirdim" diyor. Tüm ziyaretçilere kapısı açık. Mekanı çok güzel aydınlatmış. Çoğu zaman kendisi gezdiriyor. İki sene önceki İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali sırasında, oyunlardan biri burada sergilenmiş. Mehmet Bey’in müzesine gittiğinizde Büyük Saray’ın nasıl bir yer olduğu hakkında elle tutulur bir kanıtla karşı karşıya kalıyorsunuz. Tüyleriniz ürperiyor. Bu sarayın içinin ne denli zarif süslemeler ve mozaiklerle döşenmiş olduğunu görmek için de, Mozaik Müzesi’ni ziyaret etmelisiniz.

Bir alt sokağa inelim ve Akbıyık Caddesi’nde yolumuza devam edelim. Sokağın sonuna doğru Bizans döneminde bir ara protokol sarayı, daha sonra da devlet hazinesi olarak kullanılan Magnora Sarayı ile karşılaşırsınız. Milattan önce 337 ve 324 yılları arasında Bizans İmparatoru I. Konstantin’in elçileri kabul edip, toplantılar düzenlediği Magnora, Edirnekapı’daki Tekfur Sarayı’ndan sonra İstanbul’da toprak üstünde kalmış olan ikinci Bizans sarayı. Bir bölümü zeminin altından Kutlugün Sokağı’na kadar uzanıyor.

Aynı yerdeki Sphendon, Roma dönemi yapılarından biri olan hipodromun ayakta kalan en önemli parçası. Deniz tarafından bakıldığında yapının azameti daha iyi anlaşılıyor. Eserin içinde her biri farklı noktalara açılan dehlizler ve yüzlerce galeri bulunuyor. İsa’dan sonra 2. yüzyılda, inşaatına Septimus tarafından başlanmış, I. Konstantin döneminde 4. yüzyılda bitirilmiş bir yapı. Üzerinde Sultanahmet Teknik Lisesi ve önünde Marmara Üniversitesi Rektörlük binası bulunuyor. Acilen restorasyonunun yapılması gerekiyor. Beton takviyeler yapılmış, etrafında son derece kötü toprak dolgularla otopark alanları oluşturulmuş.

ADLİYE’NİN ALTINDAKİ KİLİSE

Şimdi kuzeye doğru yol alıp meydana ulaşalım ve Yerebatan ya da Bazilika Sarnıcı adı verilen tılsımlı yapıya girelim. Bu eser, bölgenin su ihtiyacını karşılamak için yapılmış, şehrin en büyük kapalı su sarnıcı. 140x170 metrelik bir alana yayılıyor ve on iki sırada yirmi sekizerden toplam 336 sütun çatısını ayakta tutuyor. Bazilika’nın arkasında, meydanın kuzeydoğusunda bir park var. Bu parkın taşı toprağı arkeolojik eser. Burada Bizans döneminde Lausos ve Antiohos gibi aristokratların sarayları varmış. Geriye sadece ikinci kat duvarları kalmış. Birinci ve ikinci katlar toprak altında olduğundan temel duvarları gibi gözüküyor. Bir alt kademede yer alan daire biçimindeki kalıntının, Lausos Sarayı’nın kabul salonu olduğu sanılıyor. Adliye’nin yakınlarında kilitli bir kapının ardında sessizce duran Azize Euphemia’ya ithaf edilmiş bir kilise var. Tabutu ve kemikleri şu anda Fener Ortodoks Rum Patrikhanesi’ndeki Aya Yorgi Kilisesi’nde olan bu azizenin Sultanahmet’teki kilisesi ise yıkılmak üzere. Kilisenin büyük bir bölümü de toprak altında. Adliye Sarayı da diğer yapılar gibi Bizans eserlerinin üzerine kondurulmuş. Son depremde çatlayan binanın yıkılarak altındaki yapıların açığa çıkarılması planlanıyor.

Topkapı Sarayı surları içinde, askeri birliğin yanında kalan St. George Manastırı dA saklı hazinelerden biri. Bizans akropolünün doğusunda Marmara Denizi ile Topkapı Sarayı arasındaki şeritte yer alıyor. Yapımına imparator Monomakos başlıyor. Bu manastır daha sonraki imparatorlar tarafından genişletilmiş. Etrafı bahçe ile çevrilmiş. İstanbul’un işgali sırasında Fransızlar, bu bölgede hem kazı yapmışlar hem de ayaktaki binaları cephanelik olarak kullanmışlar. Mecidiye Kasrı’ndan aşağı doğru bakınca görülüyor.
False