Güncelleme Tarihi:
Ders çalışma sorununun bu bitmeyen cazibesi, kimi doğru kimi yanlış bilgilere, kimi haklı kimi haksız gerekçelere dayanıyor. Çoğu zaman sorunu anladığını sanmak da gerçeği yansıtmıyor. Çocukların tüm eğitim hayatları boyunca yaşadıkları bu sorun, aslına bakılırsa, geçmişte çoğumuzun az ya da çok yaşadığı bir durum. O nedenle, buna gerçekçi bir çözüm üretmenin yolu, öncelikle sorunun ne olduğunu en gerçek şekliyle anlamaktan geçiyor.
Bundan yıllar önce benzer bir sorunu yaşayan bir anne, bir gün çocuğunu bana getirdi. Çocuk, 5’inci sınıfa gidiyordu. Anne, çocuğun ders çalışmamasından şikâyetçiydi. Bana konuyu özetledi:
“Hocam hiç ders çalışmıyor. Bir türlü çalışma alışkanlığını kazandıramadık. Bu konuda ne yapabiliriz?”
Anne ile görüşmemiz bittikten sonra, çocukla ilgilenmeye başladım. Yaklaşık iki haftalık bir süreçte çocuk günde 1 saatten fazla çalışmaya başladı. Bir sonraki hafta durumu değerlendirmek için anneyi okula davet ettim. Görüşmede anneye, “Nasıl gidiyor?” diye sordum. O da bana “Hiç iyi gitmiyor hocam” dedi. Hiç beklemediğim bu cevap beni çok şaşırttı. Dedim ki: “Nasıl yani? Hiç ders çalışmıyor mu?” Annenin cevabı, “Yok hocam çalışıyor” oldu. Ardından, “Peki yaklaşık 1 saat çalışıyor görünüyordu. 1 saat mi çalışmıyor yoksa?” diye sorunca anne, “Yok hocam, 1 saat de çalışıyor” dedi. Dayanamadım ve anneye, “Eee… O halde sorun nedir?” diye sordum. Anne bu kez de bana, “Ama hocam isteyerek çalışmıyor” dedi. Öyle anlaşılıyor ki, çocuklardan beklentilerin gerçekten de sonu yok.
Ödevlendirme ve ders çalışmanın gerekliliği ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, geçmişten bugüne eğitim sistemimizin çocukları en fazla etkileyen uygulamalarından biri olduğu bir gerçek. Anneyle yaptığım bu küçük diyalog, ders çalışma sorunu üzerinde ayrıntılı bir şekilde düşünmeme yol açan ve sorunu daha iyi anlamamı sağlayan bir konuşma olarak hafızamdaki yerini aldı.
Ders çalışmak beynin sevmediği bir şeydir
Ders çalışma sorunu ile ilgili en kritik sorun budur. Sayısız öğrenci ve ebeveyn için bir sorun olduğuna göre, ders çalışma konusu ile ilgili farklı bir bakış açısına ihtiyacımız var. Bu noktada da, en kritik soruna en kritik cevapları beyinden alabiliriz.
Öncelikle vurgulamamız gerekir ki, ders çalışmak son derece sıkıcı ve tercih edilmeyen bir faaliyettir. Her ne kadar öğrenme eyleminin keyifli yanları olsa da, ders çalışmak ile öğrenme her zaman aynı şey değil. Öğrenme, özü itibariyle içten gelen bir yönelim iken, ders çalışma dıştan gelen bir talep. Dolayısıyla, yetişkinlerin çocuklara sürekli neyi, nasıl öğreneceğini söylemesi, çocuklar için hiç de heyecan verici bir şey değil. Biz doğru buluyoruz ve istiyoruz diye, hiçbir çocuk kolay kolay motive olmaz. Beyinlerimiz bir şeyi doğru bulsa da, onu yapmayabilir. Öyle ki, bizler de doğru bildiklerimizi yapmayıp, yanlış bildiklerimizin peşine çokça koşmuşuzdur. Çünkü beyin özü itibariyle, “akıl ve düşünme odaklı” olmaktan çok “dürtü ve haz odaklı” hareket etme eğilimindedir. Bu nedenle, doğrularımızdan çok, hata olduğunu bilsek de arzularımızın peşinden gideriz. Çocukların beyni de bundan bağımsız değil. Dolayısıyla, birçok çocuk, ders çalışmanın gerekli olduğunu bilip düşünse de, bunun gereğini yapmaz, yapamaz.
Ders çalışarak elde edilecek ödül uzun vadelidir
Yıllar sonrasında elde etme ihtimalimiz olan bir ödül için uzun süre sıkılmayı göze almak beynimizin çok da tercih ettiği bir şey değil. Beyin, daha çok en yakınındaki haz odaklı eyleme yönelme eğilimindedir. Uzun vadeli hedefler için çalışmak büyük bir sabır gerektirir. Hedefe yönelik sabırlı şekilde çalışırken, hazza yönelik güçlü bir irade ve erteleme becerisi gösterilmesi gerekir. Çocuğa, sabırlı olması, çok çalışması, hedeflerine ulaşmak için emek harcaması gerektiğini söylemek, çoğu zaman sadece hoş bir seda olarak kalır zihinlerinde.
Gerçekte durum şu ki, ders çalışmayı istemek ve ders çalışmaya yönelmek, çoğu zaman beynimizin tercihleri ile uyumlu değil. Beynimizin ortasında, “limbik sistem” denilen bir merkez genel olarak duygu ve dürtülerimizle ilgili faaliyetleri yönetir. Ruh halimiz olarak da nitelendirebileceğimiz bu faaliyetleri kontrol eden, erteleyen, gerektiğinde durduran beyin bölgesi de alın bölgemizde yer alan prefrontal kortekstir. Prefrontal korteks yaklaşık yirmili yaşlarda olgunlaştığından, duygu ve dürtüleri yönetme becerisi de bu yaşlarda daha gelişir. Yaş küçüldükçe bu kontrolü uygulamak zor olduğundan ders çalışma, odayı toplama, bir görevi yerine getirme gibi sıkıcı sorumlulukları yerine getirmekten kaçış daha yoğun olur.
Çocuğun motivasyon tipini tanımak gerekir
Ders çalışma sorununun en temelinde, çocuğun motivasyon tipi yatar. Motivasyon, “belirli bir amaca isteyerek yönelme, harekete geçme” olarak tanımlanır. Hepimizin genel anlamda bir motivasyon tipi var. Bu doğuştan gelir ve kişilik yapımızın da bir parçası. Dolayısıyla çok kolay değişebilecek bir şey değil. Elbette ki, konuya, duruma ve yaptığımız işe göre motivasyonumuz artıp azalabilir. Ancak bu yine de genel motivasyon yapımızla ilgili gerçeği değiştirmez.
Motivasyon tipi, iç ve dış motivasyon olarak ikiye ayrılır. Anne-babaların ve öğretmenlerin, çocuklardaki motivasyon tipini yakından takip etmesi ve tanıması gerekir. Çocuğa verilecek sorumlulukların türü ve yoğunluğu da bu dikkate alarak düzenlenmeli. Aksi halde boşa kürek çekmek çokça karşılaştığımız bir durum.
İç motivasyonu yüksek çocuklar, amaçlarını bilmek ve planlı çalışmak isterler. Amaçlarını netleştirdiklerinde hedefe odaklanabilir ve sabırlı, kararlı bir şekilde amaçlarına doğru harekete geçebilirler. Ancak, iç motivasyon aşırı olduğunda karşımıza hırs çıkar ki, bu da tercih edilecek bir özellik değil. Hırs, zorlayıcı bir özelliktir. Aslolan da hırs değil, azimdir. Çocuklarda hırstan çok azim duygusuna yatırım yapılmalı.
Dış motivasyonu yüksek çocuklar ise, sonuç odaklıdır. Sıkça yönlendirilmeye ihtiyaç duyarlar. Çoğu zaman çabuk sıkılır ve başladıkları işi yarım bırakırlar. Sonu gelmeyen mazeretleri vardır. En tipik özellikleri de bugünün işini bugün yapmaz, ertelerler.
Çocuklara ders çalışma alışkanlığı nasıl kazandırılabilir?
Ders çalışma alışkanlığı, doğaldır ki, erken yaşlarda kazandırılması gereken bir yeterlilik. Çalışma alışkanlığının kazandırılmasında öğretmenler ve anne-babalara önemli sorumluluklar düşer. Alışkanlığın kazandırılmasına yönelik ortak bir tutum sergilemeleri son derce önemli. Aşağıdaki öneriler bu konuda birçok kişiye katkı sağlayabilir:
Başarı duygusu tattırılmalı
Mel Levine, “Her Çocuk Başarabilir” adlı kitabında, “Dış motivasyonu azaltıp iç motivasyonu artırmanın tek yolu, başarı duygusunu tattırmaktır” der. Bu fikre kesinlikle katılıyorum. Ders çalışmakta zorlanan çocukların, başarılı olduğuna ve başarılı olacağına dair inancı mutlaka korunmalı. En tehlikeli şeylerden biri, çocuğun başaracağına dair umudunun kaybolması. Bu nedenle, bu çocuklara ödev verilirken, başaramadığı konularda ısrar etmek yerine, başarabildiği konularla başlamak en doğru yol. Elbette ki, süreç içinde gelişecek ve o an başaramadıklarını da başarabilecek duruma gelecek.
Çalışılan ortamda koku kullanılabilir
Ders çalışma sorunu yaşayan çocukların en çok dile getirdikleri zorluk, dersin başına ilk oturma anı ile ilgili. Eğer ders çalışma ile ilgili ilk adımı atabilirseler sonrasını da getirebilirler. Bu çocuklar için en etkili yollardan biri çalıştıkları ortama 5-10 dakika önceden hafif ve hoş bir koku sıkmaları olabilir. Özellikle sağlık riski yoksa kokudan yararlanmak çok iyi sonuçlar verebilir. Koku, beynimizde duygu ve hafıza merkezlerimizi harekete geçirdiği için öğrenme kalitemizi de son derece olumlu şekilde etkileyebilir. Ayrıca, sınavlardan bir iki dakika aynı kokuyu üstlerine sıkmaları sınav performansında da şaşırtıcı sonuçlar doğurabilir.
Minimum saat uygulaması yapılmalı
Bir çocuk her gün birkaç saat ders çalışma yükünü elbette ki taşıyamaz. Bu durumlarda, beynimiz düşüşe geçer ve çalışmayı kesmek ister. Çalışma alışkanlığı açısından bu tür kesintilerin çok fazla olmaması gerekir. Sürekliliği korumak adına minimum saat uygulaması çok işe yarayabilir. Bu uygulama için çocukla konuşma yapılması ve uygulamanın anlatılması gerekir. Uygulamanın ana fikri, içimizden hiç çalışmak geçmediği günlerde, minimum bir süre ve ya da miktar belirleyerek, o süre ya da miktar kadar çalışma masasına oturmak olarak tanımlanabilir. Örneğin, minimum 15 dakikalık bir süre belirlendiyse, çocuktan sadece bu süre kadar çalışma masasında oturarak küçük bir çalışma yapması istenir. Bu çalışmayı tamamlaması da yeterli olarak kabul edilir. Böylece, beynimizdeki “çalışma kalıbı” bozulmamış ve süreklilik sağlanmış olur. Genellikle de, 15 dakika diye oturan çocuklar farkında olmadan çok daha uzun süre masa başında kalabiliyor. Bu da onlar için ayrıca bir motivasyon kaynağı olabiliyor.
Alışkanlığın kazandırılması aşamasında ödüllendirme yapılabilir
Ödül konusu sürekli tartışılan bir konu olmakla birlikte, yeni bir davranışın kazandırılması ve yerleştirilmesinde kullanılabilecek en etkili yöntemlerden biri. Çalışma alışkanlığının başlangıç aşamasında makul ödüllendirmeler yapılarak çocuk teşvik edilebilir. Beynimizdeki nucleus accumbens denilen bölge ödül beklentisi içindedir. Bu beklenti içine girdiğimizde çalışma davranışımız da artar. Burada önemli olan nokta, alışkanlık kazanıldıkça ödülün de ortadan kaldırılması. Ödül, sadece bir araç ve amaçla aracın yer değiştirmesi elbette istenen bir şey deği. Ödül bağımlısı yapmadan, gerektiği kadar ödüle başvurmak doğru olur.