Güncelleme Tarihi:
ŞIRNAK’ın Cizre ilçesinde 1993-1995 yılları arasında meydana gelen 20 faili meçhul cinayetle ilgili olarak haklarında dava açılan, aralarında emekli Albay Cemal Temizöz ile Cizre eski Belediye Başkanı Kamil Atağ’ın da bulunduğu 8 tutuksuz sanığın yargılanmalarıne Eskişehir’de devam edildi.
Kamuoyunda ’Cizre JİTEM davası’ olarak bilinen ve güvenlik nedeniyle Eskişehir 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın bugünkü duruşmasında sabah saatlerinde başlanıldı. Duruşma nedeniyle Eskişehir Adalet Sarayı çevresinde polisler geniş güvenlik önlemi aldı. Duruşmaya tamamı tutuksuz olan sanıklardan emekli Albay Cemal Temizöz, Cizre eski Belediye Başkanı Kamil Atağ ile Burhanettin Kıyak, Fırat Altın, Hıdır Altuğ ve Adem Yakin ile avukatlar katıldı. Sanıklardan Kukel Atağ ve Temel Atağ ise duruşmaya katılmadı.
Faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin yakınlarından bazıları bugünkü duruşmada Kürtçe tercüman aracılığıyla konuşarak sanıkların cezalandırılmasını istedi.
SAVCI BERAATLARINI İSTEMİŞTİ
Geçen 18 Haziran’daki duruşmada Eskişehir’de gezi parkı protestoları sırasında yaşamını yitiren üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesi olayını soruşturmasında da bulunan, Eskişehir 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi savcısı Hakan Ali Erkan mütalaasında ’olaylarla ilgili kesin, inandırıcı ve vicdani kanaate uygun delil bulunmadığını’ belirterek 8 sanığın ayrı ayrı beraatlarına karar verilmesini istemişti.
’Cizre JİTEM Davası’nın Eskişehir 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugün yapılan 48’inci duruşmasında mağdur yakınları, tutuksuz sanıklar ile her iki tarafın avukatları söz alarak konuştu. Mağdurların avukatlarından Diyarbakır Baro Başkan Yardımcısı Ahmet Özmen, davanın çok önemli olduğunu söyledi. Faili meçhul cinayetlerinin hepsinin devlet eliyle işlendiğini öne süren Özmen şöyle devam etti:
"Cinayetlerin hepsi devlet eliyle olmuştur. Siyasi cinayetlerdir. Kürt meselesine gitmek lazım. Bunlar Kürt’tür, Cumhuriyet boyunca reddedilmişlerdir. Çok büyük insanlık suçları işlenmiştir. Bunlar tabi ki devlet eliyle yapılmıştır. 12 Eylül darbesi ve sonrası tavan yapmıştır. Ölenler ailelerinin, çocuklarının veya eşlerin yanlarından alınarak öldürülüp yol kenarlarına atılmışlardır. Tırnak çekme, elektrik verme gibi işkenceler uygulanmıştır. Çoğunun cesedine ulaşılamamıştır, gömülmüşlerdir. Bunlar sistematik faali meçhul cinayetlerdir. Bugüne kadar hiçbir mahkemede bunlara ceza verilmedi. Bu davalar yok edilmeye çalışıldı."
’KORKMAYIN, VİCDANINIZA GÖRE KARAR VERİN’
Davanın güvenlik nedeniyle Eskişehir’e alınmasını da eleştiren avukat Ahmet Özmen mahkeme heyetinden korkmadan vicdanlarına göre karar vermesini istedi. Özmen, "Sanıkların cezalandırılmasını istiyoruz. Mahkemenizden beraat kararının çıkmayacağını umuyoruz. Bizler hep mazlumun yanında olduk. Vereceğiniz karar nedeniyle yarın siz de yargılanırsanız sizin de yanınızda oluruz, sizi de savunuruz. Korkmayın vicdanınıza göre karar verin" dedi.
BERAATLARINI İSTEDİ
Duruşmaya katılan 6 sanık da ifadelerinde suçsuz olduklarını söyleyerek beraatlarını istedi. Sanık, "Hıdır Altuğ: Ben Cizre’de hiç bulunmadım. Diğer sanıkları tanımıyorum. Olaylarla hiçbir alakam yoktur. Beratımı istiyorum" dedi.
JİTEM’İ BİLMEM JÖTEM’İ BİLİRİM
Adem Yakin de kendisinin JİTEM’de görev almadığını söyledi. Savunmasında görevini yaptığını, kimsenin ölümüne iştirak etmediğini belirten Yakin şöyle konuştu:
"Kendi uzman çavuşumuz, eşinin yanında çarşı ortasında öldürüldü. Ezan okuyan imamın öldürülmesine ne denir? Ona karışmayalım Avrupa Birliği kınar. Bu bizim olay da ispatlanmalı. İspatlanmayacak hiçbir suç bir ifade etmez. Bu dava insan hakları mahkemesine gidecek. Dünü unutmak bugüne ihanettir. Ben görevimi yaptım. Kimsenin ölümüne iştirakim olmadı. Jitem’de çalışmadım. Jitem’in ne olduğunu bilmem. Ben bir tek Jötem’i bilirim. O da Fransızca seni seviyorum demektir. Jitem’de çalıştığımı iddia ediyorlar bunu ispat etsinler. Jitem’de görev almadım. Savcının mütalaasına katılıyorum, beraatımı istiyorum."
Sanık Fırat Altın da savcının mütalaasına katıldığını belirterek, "Suçsuzum, beraatımı istiyorum. Mahkemenize 33 sayfalık ifademi verdim. Uzun zamandır Diyarbakır’da yaşıyorum. Avukatlarla ilgili aleyhlerinde tanıklık yaptığım için sürekli beni gündeme getirip çamur atmaya çalışıyorlar. Hiçbir Allah’ın kulu iddia edilen olayların hiçbirinde olduğumu ispatlayamaz. Çünkü ben bu olayların içinde yer almadım. Beraatımı istiyorum" dedi.
Burhanettin Kıyak da Cizre’de 1992 yılında göreve başladığını anlatarak, "O zamanlarda hava kararmaya başlayınca komşu komşuya gidemiyor esnaf kepenk kapatıyordu. Bu dönemde 1996 yılına kadar şerefimle görev yaptım. 22 yıl vatana görev yapıp sonrasında bunun sonucu vatan haini olmamalıyız. Üzerime atılan suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Beraatımı istiyorum" diye konuştu.
ESKİ BAŞKAN: DEVLETİME SADIĞIM
Cizre eski Belediye Başkanı Kamil Atağ da "Hukuka sonuna kadar güveniyorum. Ben o dönemde Ankara’daydım. Olaylarla ilgilim yoktur. Ben Kürdüm, o halka düşman değilim. Yakından uzaktan olaylarla ilgim yok. Devletime de sadığım. Beraatımı istiyorum" dedi.
’PARALEL YAPI VE BÖLÜCÜLER BU İŞTE ETKEN’
Emekli Albay Cemal Temizöz ise savunmasını yazılı olarak mahkeme heyetine gönderdiğini söyledi. Savcının mütalaasına katıldığını belirten Temizöz şöyle davam etti:
"Yıllarca terör örgütü ve örgütlerle mücadele ettik. Tehditler altında yaşadık. Türk Silahlı Kuvvetleri subayı olarak yıllarca görev yaptım. Adaleti sağlayanlar, hakkımızda suçlamalar yapmışlardır. Paralel yapı ve bölücüler bu işte etken olmuştur. 1993 yılında Cizre’ye geldim. Cehennem ateşinin içine düştüğümü o an anladım. Yüzbaşı rütbesiyle orada göreve başladım. Cizre halkını sevdiğim için yardım kampanyası yaptım. Girilmeyen 3 mahalleye yavaş yavaş halkın güvenini kazanarak girdim. Güvenlik nedeniyle kırsal kesimdeki okula gidemeyen öğretmenlere eğitim vermesini sağladım. Cizrespor’u yeniden canlandırdım. Ben nasıl Cizre’yi mahvetmiş olabilirim? O yıllarda bile sokağa çıkma yasağı yokken, bugün Cizre’de sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Bana üstün cesaret ve feragat madalyası verildi. Ancak bu dava ile bu madalya idam ipi gibi boynuma geçmiştir. Terör örgütleriyle yaptığım mücadele nedeniyle hedef haline getirildim. Devleti kullananların da hedefi oldum."
Sanıkların avukatları da duruşmada söz alarak savcının mütalaasına katıldıklarını, müvekkillerinin beraatlarını istediler.
SANIKLARA BERAAT KARARI
Eskişehir 2’nci Ağır ceza Mahkemesi heyeti ’Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, ’Adam öldürmeye azmettirmek’, ’Adam öldürmek ve devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak’la suçlanan tutuksuz sanıklar emekli Albay Cemal Temizöz, Cizre eski Belediye Başkanı Kamil Atağ ile Burhanettin Kıyak, Fırat Altın, Hıdır Altuğ, Adem Yakin, Kukel Atağ ve Temel Atağ hakkında yeterli ve inandırıcı delil bulunmaması nedeniyle tüm suçlardan beraatlarına karar verdi.
MAĞDUR YAKINLARINDAN KARARA TEPKİ
Cizre JİTEM davasında 8 sanığın tamamının beraat ettiği Eskişehir 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmanın ardından mağdur yakınları ile avukatları, adliye önünde gazetecilere yaptıkları açıklamada karara tepki gösterdi. Diyarbakır Baro Başkan Yardımcısı Ahmet Özmen kararı temyize göndereceklerini söyleyerek şöyle konuştu:
"Maalesef Türkiye için Türkiye demokrasisi için, Türkiye’nin karanlık geçmişiyle yüzleşmesi için kara bir gün bugün. Faili meçhul cinayetler olarak adlandırdığımız 90’lı yıllarda kamu görevlileri tarafından işlenen cinayetlere ilişkin en kapsamlı dava olan kamuoyunda ’Temizöz ve arkadaşları’ davası olarak geçen davada maalesef bugün mahkeme heyeti tüm sanıklara yargılanmış oldukları suçlardan beraat ettikleri yönünde bir karar verdi. Bununla da yetinmedi davanın sanıklarından Kamil Atağ’ın kardeşi olan Mehmet Nuri Binzet’in vermiş olduğu tanıklık beyanları için dosyanın kesinleşmesini beklemeden yalan tanıklıktan hakkında suç duyurusunda bulunmasına karar verdi. Ayrıca, faili meçhul cinayetler; hep söyledik yine söylüyoruz planlı, sistematik bir şekilde bir devlet politikası olarak işlenmiş ve uygulamaya konulmuştur. Eğer bu sistematik ve planlı olmamış olsaydı, bir devlet politikası olmamış olsaydı İstanbul’dan Van’a, Şemdinli’den Kocaeli’ye kadar Türkiye’nin neredeyse bütün illerini kapsayacak bir şekilde faili meçhul cinayetler yaşanması mümkün olmazdı.
Biz Jitem gerçeğini biliyoruz, bugün duruşmada da Jitem gerçeğini ve varlığını ispat eden bir çok veri , bir çok beyanda bulunduk. Bugün yargılanan sanıkları adi bir suç örgütü olarak, çıkar amaçlı bir suç örgütü olarak nitelemek mümkün değil. Jitem yapılanmasının Cizre teşkilatıdır bunlar. Cizre birimidir.
Devlet politikasının bir diğer ayağı ise bu ağır suçları, bu cinayetleri işlemiş olan Jitem mensuplarının cezasızlık zırhı ile korunuyor olmasıdır. 20 yılı aşkın süredir cezasızlık zırhı altında bu kamu görevlileri, bu diğer sanıklar korundular ve bugün de korunmaya devam ediyorlar. Yapılan yargılama maalesef formel, şekli bir yargılamadır. Gönülsüz bir yargılamadır. Amiyane bir tabirle ’Dostlar alışverişte görsün’ yargılamasıydı. Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması noktasında gerekli adımlar atılmamıştır ve tekrar ediyoruz cezasızlık zırhı bir devlet politikası olarak ağır suçları işleyen, cinayet işleyen , gasp işleyen kamu görevlilerini korumaya devam etmektedir."
Şırnak Barosu avukatlarından Veysel Vesek de beraat eden sanıkların mağdurların ve Türkiye kamuoyunun vicdanında mahkum olduklarını söyledi. Vesek şöyle devam etti:
"Bugün verilen karar bizce adil değil. 6 yıldan beri süren yargılamadaki tüm deliler yok sayılmıştır ve sanıklar aklanmıştır. Elbette temyize gideceğiz. Temyiz süresi önümüzde duruyor. Bir cezasızlık politikası olduğu sürece Türkiye’de hiç kimse 90’larda ve ya başka zaman işleyen suçlarda ceza alamaz. Bu dosya kumpas bir dosyası değildir. Burada dökülen kan var . İşlenmiş cinayetler var. Daha cenazesi bulunamayan 3 insandan bahsediliyor.
Hâlâ eşinin kemiklerini arayanlar var. 2009 yılında açılan bu dava aslında Kürtlerin, Türkiye Cumhuriyeti devletiyle barışması için büyük bir fırsattı. İnsanlar ilk defa 2009 yılında savcılar karşısında ifade verebildiler. Aslında başlangıçta tam bir yüzleşme davası olarak, bir geçmişle hesaplaşma davası olarak başladı. Ama maalesef bugün derin devlet ile yapılan ittifak bir anlamda bu cinayetlerin aklanmasına yol açmıştır.
Ülkemizdeki hukuk maalesef bu aşamadadır. Mağdurların vicdanında bu sanıklar mahkum olmuştur. Bunların bir gün cezaevinde kalmalarıyla 100 yıl cezaevinde kalmaları arasında aslında bir fark yok bizim açımızdan. Bu sanıklar bunda yargıladılar ve aslında Türkiye kamuoyu vicdanında mahkum oldular. Bu dosya tarihe mal olan bir dosyadır."