Önce 2000 rekoltesi, ardından 2005 ve şimdi de 2009 Bordeaux asrın rekoltesi olarak lanse ediliyor. Ya çoban yalan söylüyorsa?
Yirmibirinci yüzyılın ilk on senesi henüz tamamlanmadan, Bordeaux üçüncü asrın rekoltesiyle karşı karşıya. İnsanın aklına hemen yalancı çoban masalı geliyor ister istemez. Hani çobanın biri köylüleri oyun olsun diye yalandan “kurt saldırdı” diye ayaklandırmış, gerçek kurt gelince de kimse inanıp yerinden kımıldamamış ya, işte o hikaye. İlk önce 2000 rekoltesi, ardından 2005 ve şimdi de 2009 Bordeaux asrın rekoltesi olarak lanse ediliyor. Ya çoban yalan söylüyorsa? Dönüp bakıldığında 2000 ve 2005 hakikaten harikulade yıllar. Ama acaba Bordeaux’da bu tür istisnai seneler ne sıklıkta geliyor? Global ısınmanın bunda payı ne? Bütün bunların cevapları bana soracak olursanız tarihte yatıyor. Yirminci yüzyılın her onyılında Bordeaux olağanüstü rekoltelerden nasibini almış. Saymak gerekirse 15 kadar asrın rekoltesi olmaya aday hasat gerçekleşmiş. Yani her 20 yılda 3 üstün rekolte. Şimdiyse yeni yüzyılımızın ilk 10 senesinde 3’ü tutturmuş gibiyiz. Acaba bu rastgele gidişatın mükemmeli tutturma ihtimalleri ikiye mi katlandı? Hemen geçtiğimiz yüzyılda birbirine en yakın üç süper rekolteye, Fransızların dediği gibi “grande année” frekanslarına bakalım. Bu rekor II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı arifesine denk geliyor. 1900’lerin en yakın süper rekolte üçlemesi; 1945, 1947 ve 1949. Demek ki 2000’lerde bu konuda bir anormallik yok. Gelmiş geçmiş en iyi rekolte haykırışlarına ne demeli? Bu mümkün mü? Tabiat ana şarap rekolteleri takip edilmeye başlanılan 1800’lerden beri ilk kez geçtiğimiz yıl mı hiç olmadığı kadar bonkör davranmaya karar kıldı? Aslında en önemli sorulardan biri bu üstün yılları diğerlerinden ayıran ne oluğu. Bunun cevabı oldukça bilimsel. Özetlersek, hasat sezonu boyunca beş farklı Bordeaux üzüm cinsini de memnun edecek kusursuz hava şartları demek bu. Doğa en iyi üzümü verince kötü şarap yapmak hakikaten zor bir uğraş. Bırakın işin okulunu, kitabını, az biraz tutku, az biraz içgüdüyle en iyisinden bir çuval inciri berbat etmeden şişelemek zor bir iş değil. Ancak bazı şarap bölgeleri diğerlerinden çok daha avantajlı. Dağlar, vadiler, rüzgar koridorları gibi coğrafi oluşumlar sayesinde yağmurlardan, dolulardan, donlardan, fırtınalardan korunan Napa Vadisi örneğin. Oysa Bordeaux o kadar şanslı değil.
17 BİN DOLARLIK PETRUS ŞİŞELERİ 3-4 BİN DOLARA ALICI BEKLİYOR
Atlantik Okyanusu’nun sert etkisinden Bordeaux’yu koruması umulan tek oluşum sık bir orman. İpini koparan deniz fırtınası rüzgarını, yağmurunu hep Bordeaux’ya boşaltıyor. Napa Vadisi için kötü geçen bir yıl istisna iken Bordeaux ideal hava şartlarını yakaladığında buna bir mucize gözüyle bakılıyor. Seneden seneye Boredaux’da bu denli tutarsızlık hayatın bir parçası. İşte bu yüzden hava iyi oldu mu Bordeaux fıçıdan “En Primeur” satışa sunuluyor. Ekonominin iniş çıkışları başdöndürmeye başlamadan önce son gerçek “En Primeur” kampanyası 2000 rekolyesiydi. Bordeaux’ya bir yatırıp beş almak en son bu satışların gerçekleştiği 2001 yılında kaldı. Artık “En Primeur” oyununu oynayıp bire iki almak bile zor. Bu eğlenceli ama kimi zaman da yıpratıcı bekleyişte risk diz boyu. Spekülasyonlarla pompalanan rekolteler konteynerlerden boşaldığı gün piyasanın gerçekleriyle bir balon gibi sönüyor. Ama korkmayın, insanlık tarihinin en büyük rekoltesi olan 2009’un imdadına Çin yetişiyor. Şu günlerde yavaş yavaş küçük Bordeaux şarapları piyasaya çıktıkça Robert Parker’dan puanı kapan hemen Uzakdoğu’da kapışılıveriyor. Ama sahtecilik, dolandırıcılık, hortumculuk da dizboyu hani: “Bana paranı ver, üç sene sonra Bordeaux’nu al... Telefonumu açarsam tabii!” İngiltere ve ABD gibi klasik “En Primeur” pazarları bu açgözlülüğe şüpheyle bakıyorlar. Japonya ve Rusya’nın da bu ilginç pazarı alt üst ettiği yıllardan biliyorlar. Balonların içinde hava olur, çok şişerlerse mutlaka patlarlar. Hiç unutmuyorum, bu son global krizden hemen önce 2005 Petrus 17 bin dolar gibi uçuk fiyatlara malum pazarlara yığılırken içten içe gülmeden edemiyordum. Bu şişeler bugün 3-4 bin dolara alıcı bekliyor. Şarapsa tüm mükemmelliğiyle mantarının ardında derin bir uykuda, rüyalarını bir gün içilebilme hayali süslüyor.