Çekya mı, Çek Cumhuriyeti mi?

Güncelleme Tarihi:

Çekya mı, Çek Cumhuriyeti mi
Oluşturulma Tarihi: Ekim 10, 2016 01:11

HÜRRİYET ile birlikte hemen tüm medyada yayınlanan “Çek Cumhuriyeti’nin adının artık resmen Çekya olduğu” haberlerini okumuştum.

Haberin Devamı

Hatta BBC’nin Türkçe sayfasında bile bu başlıkla çıkmıştı haber.

 

O nedenle okurlarımızdan Birgül Ergev’in, “Basınımız hâlâ alışamadı ama o ülkenin adı artık Çekya” eleştirisi gelince ona hak vermekte tereddüt etmedim. Hürriyet’in üçüncü sayfasında 26 Eylül’de “Operamızdan bir yıldız kaydı” ve 27 Eylül’de “Savaş oyununa hazırlanırken gazi oldu” başlığıyla yayınlanan haberlerde “Çek Cumhuriyeti” yazılmasının yanlış olduğunu düşündüm.

 

Fakat gazetemiz düzeltmenlerinden Olcay Öztorun uyardı beni. “Ülkenin resmi adı hâlâ ‘Çek Cumhuriyeti’. Bizim Çek Cumhuriyeti şeklinde kullanmamız bilinçli bir tercihti” dedi. Öztorun, büyükelçiliğin web sayfasında “Çek Cumhuriyeti” yazılıyor olmasını da kanıt gösterdi.

 

Haberin Devamı

Haklıydı, büyükelçilik sayfasında Çekya yazılmamıştı, “Çek Cumhuriyeti” deniyordu. Büyükelçilik yetkilileri de isim değişikliği konusunu şöyle açıkladı:

 

“Haberlerinizde Çek Cumhuriyeti de kullanabilirsiniz, Çekya da. Siz nasıl Türkiye Cumhuriyeti yerine bazen sadece Türkiye demekle yetinebiliyorsunuz, bizim için de aynı şekilde. Flamalar gibi kısaltma gereken yerlerde Çekya’yı yazıyoruz, resmi yazışmalarda Çek Cumhuriyeti. Çekya bir tür kısaltma yani.”

 

Mesele böylece açıklığa kavuştu ama “Çek Cumhuriyeti’nin ismi artık Çekya oldu” başlıkları ve haberlerinin yanlış olduğu anlaşılıyor. Ülkenin adı değişmemiş, kısaltmasının Çekya olmasına karar verilmiş. Eskiden Çekoslovakya olan bu ülkenin adı hâlâ Çek Cumhuriyeti. Haberlerde Çek Cumhuriyeti de kullanılabilir, Çekya da...

 

AIDS DERKEN DİKKAT

 

 

GÜLDEN Aydın’ın “AIDS resmen patlamış” haberi, bu hastalıkla ilgili sayısal verileri içeriyordu. Spotta da “2005-2015’te yüzde 522 artan HIV/AIDS’li sayısı, şu anda 11 bin 109” bilgisi veriliyordu.

 

 

 

Haberin Devamı

Pozitif Yaşam Derneği Koordinatörü Canberk Noyan Harmancı, 30 Eylül’de yayınlanan bu haberle ilgili bir açıklama gönderdi. Harmancı“AIDS kavramının 1980’lerde HIV’den önce tanımlandığına ve toplumların hafızasına yatalak, ölümü bekleyen insan görseliyle birlikte kazındığına” dikkat çekti. Artık AIDS kavramının her evrede kullanılmadığı 
uyarısında bulundu:

 

 

 

“Günümüzde HIV tedavisi, bireylerin AIDS evresine gelmeden yaşamlarını sürdürmelerini sağlamaktadır. HIV enfeksiyonundaki bu gelişmeler ve yaşam konforunu eski terminoloji ile anlatmamız ne yazık ki mümkün değildir. Vermiş olduğunuz bilgi doğru dahi olsa okuyucu tarafından yerleşik algılar nedeniyle olumsuz reaksiyonlara neden olmaktadır.

 

 

 

Haberin Devamı

O nedenle AIDS virüsü yerine HIV, AIDS sendromu yerine AIDS evresi, AIDS hastalığı yerine HIV enfeksiyonu, AIDS’li yerine HIV pozitif kişi diyoruz. Ayrıca ‘ölümcül hastalık’, ‘asrın vebası’, ‘amansız hastalık’ gibi kullanımlar da oldukça yanlıştır.”

 

 

 

Önemli bir uyarı. Bu hastalar üzerinde yeni olumsuzluklara neden olmamak için doğru kavramları kullanmak şart.

 

 

TIKINIRCASINA DEĞİL TIKINARAK

 

"TIKINIRCASINA yeme bozukluğu” (TYB), tıbbi bir terim. Mesude Erşan’ın Hürriyet’te yayınlanan obezite ile ilgili üç günlük yazı dizisi de adını bu terimden almıştı.

 

Bu tanımı eleştiren Gülümhan Saltan adlı okur, “tıkınırcasına” sözcüğüne itiraz etti. “..casına eki gelince tıkınmak fiili ‘gibi’ haline dönüşüyor. Oysa burada kastedilen tıkınır gibi yiyenler değil, doğrudan tıkınanlar” dedi. Türk dili uzmanı ve yazar Emin Özdemir’e başvurdum. O da okurun eleştirisini haklı buldu:

 

Haberin Devamı

“-ecesine - -acasına” eki, sonuna geldiği fiillere eşitlik, (gibi) anlamı katar, eylemin nasıl olduğunu anlatır: ‘Adam, olayı yaşıyormuşçasına anlatıyordu. Benimle alay edercesine konuşuyordu. Örneklerinde olduğu gibi...”

 

Sanırım tıp camiasının, okurun ve Özdemir’in görüşlerini dikkate alarak, “Tıkınırcasına yeme bozukluğu” değil, “Tıkınarak yeme bozukluğu” tanımını kullanmaları doğru olacak.

 

 

OKURDAN KISA KISA

 

Nihat Taşkın: “FETÖ hukuku” haberinin benimle ilgili kısmı gerçeğe aykırıdır. Yayına konu iftar yemeğine katılmadım. Balyoz soruşturmasında görev almadım. Aranmıyorum, 20 Temmuz’dan bu yana tutukluyum. Ayrıca iddia seviyesinde ileri sürülenler kesinmiş gibi gösterilmiş. (14 Ağustos)

 

Haberin Devamı

Deniz Vargeloğlu: “Cübbeli’nin damadı” yazınızda yer alan Muhittin Palazoğlu’nun, Cübbeli Ahmet Hoca’nın damadı olduğu bilgisi yanlış. Cübbeli Ahmet Hoca’nın kızı, Muhittin Palazoğlu’nun kardeşi Esat Palazoğlu ile evlidir.

 

Not: Bu hata nedeniyle özür dilerim. Muhittin Palazoğlu, AdStation şirketinin yönetim kurulu başkanı. Esad Palazoğlu da bu şirketin ortaklarından.

 

O. Ahmet Tuğsuz: 28 Eylül’de gazetenizin üçüncü sayfasında yayınlanan “Onurlu yaşam için iki kişiyi öldürdü” başlığından sanki bu davranış onaylanıyormuş anlamı çıkıyor.

 

Serkan Yılmaz: “1 dolar minnet içinmiş” haberinizde “Bediüzzaman Said Nursi’ye ait eserlerin telif hakkı sahiplerinden Fetullah Gülen” ifadesi geçiyor. Said Nursi’ye ait eserlerin telif hakkı F. Gülen’de değildir. Yasal boşluktan dolayı sadeleştirme adı altında Risale-i Nurları basmışlardır. (5 Ekim)

 

Taner Okutan: İnternette ana sayfadan tıkladığımızda onlarca parçaya bölünmüş haberle karşılaşıyoruz ve haberin odağına ulaşmak için bir sürü tık ile zaman geçirmek gerekiyor. Artık gördüğümde o sayfayı terk ediyorum.

 

Şaban Öztürk: İnternette “Tarihi hezimette 7 gol” diyerek yedi golü de Barcelona yemiş gibi izlenim vererek haberi okutmaktan tiraj kaygısı dışında ne zevk aldığınızı anlamıyorum. (2 Ekim)

 

Gökhan Ateşoğlu: Hürriyet interneti tercih ediyoruz. Fakat son zamanlarda diğer haber siteleri ya da gazetelerden haberler, doğru mudur araştırılmadan alınıyor. Ben o gazete ve sitelere çok itibar etsem onları okurum zaten. Çok elzemse kaynağı haberin başında verin. Okumayalım boş yere.

 

Ali Seven: Hurriyet.com.tr’de bir başlık: “Megi tayfunu durdurulamıyor”.

 

Tayfunu kim durdurabilir ki, “durdurulamıyor” diyorsunuz? (29 Eylül)

 

Fatma Derebaşı: İnternetteki “Öğretmen eşi açığa alınan anaokulu müdürü okulda intihar etti” haberinde psikolojik rahatsızlığı olduğu için intihar ettiği yazıyor. Eşimin psikolojik sıkıntısı yoktu. FETÖ iftirasını gururuna yediremediği için intihar etti. Benim de FETÖ ile bağlantım yok. (19 Eylül)

 

Hikmet Satır: “Oryantal Didem arabasını temizledi.” Web sayfanızdan bir başlık bu. Lütfen yerel gazetelerin bile yapmayacağı basit ötesi haberlerle insanları oyalamayın. (26 Eylül)

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!