Serhan YEDİG
Oluşturulma Tarihi: Eylül 25, 2015 14:03
Yeni albümü ‘Su’yu piyasaya süren tromboncu Bulut Gülen, Anadolu’nun ses birikimini caz diliyle ifade etmenin yollarını arıyor. Hedefinde Bektaşi nefesleri ve 3. Selim’in bir bestesi var
Nasıl bir çevrede büyüdünüz, çocukluğunuzda kulağınızda yer eden sesler nelerdi?
- Çocukluğum Eskişehir’de geçti. Annem ve babam hariç pek çok müzisyen bulunan bir ailede yetiştim. Babam aile mesleği çiçekçiliği sürdürüyor. Annem ise ilkokul öğretmeniydi. Her ikisi de müzikseverdir. Çocukluğumda kulağıma ilk yer eden müzikler, babamın çok sevdiği, bana da dinlettiği Frank Sinatra şarkıları... Müziğe başlamamda Yılmaz Büyükerşen’in önemli bir rolü oldu. Anadolu Üniversitesi rektörlüğü döneminde, Eskişehir’deki tüm ilkokullara koro öğretmenleri göndermiş, yetenekli ve istekli çocukları belirlemişti. Üniversitenin konservatuvarında kurulan çocuk korosuna katıldım. Buradaki öğretmenin yeteneğimi fark etmesi, ailemi uyarmasıyla müzik öğrenimine yönlendirildim. Ailem bu öneriyi dikkate aldı, 1992’de 12 yaşında Hacettepe Üniversitesi Konservatuvarı’na kabul edildim.
Trombon tanıdığınız, sevdiğiniz bir enstrüman mıydı, yoksa ilk kez konservatuvarda mı rastladınız?
- Eskişehir Konservatuvarı’nda ek ders olarak piyano öğrenimi görmüştük. Rus hocaların disiplinli tavrı nedeniyle piyanoyu hiç sevmemiştim. Nefesli çalgı, özellikle flüt çalmak istiyordum. Hacettepe’ye üç elemeden sonra girdiğimde çok sevinmiştim. Trombon bölümüne seçilince çok şaşırdık. Enstrümanı bilmiyorduk bile. Annem, üzüntü içinde, akrabalarımızdan İstanbul Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi Ova Sünder’i arayıp “Bulut trombon bölümüne seçildi, bu nasıl bir çalgıdır” diye sormuştu. “Tromboncu sayısı azdır, enstrümanında başarılı olanın sırtı yere gelmez” cevabıyla rahatlamıştık.
Enstrümana alışmakta zorlandınız mı?
- Okuldan enstrüman verildiğinde, daha ilk dokunuşumda trombonu sevdim. Piyanodan daha kolay geldi. Kısa sürede ses çıkarmayı başardım, hızlı uyum sağlamam, ilk yılın sonunda sonat çalacak düzeye gelmem hocalarımı da şaşırtmıştı.
Caz virüsü kanınıza nasıl ve ne zaman girdi?
- Çocukluğumdan beri hayalim Amerika’ya gitmekti. Okul yurdunda ağabeylerimiz gizlice Blood Sweat and Tears, Chicago, Earth Wind and Fire gibi toplulukları dinler, bize de dinletirdi. Yurda gizlice soktuğum küçük bir TV’de bir gün TRT2’de gitarcı Önder Focan ve trompetçi Şenova Ülker’e rastlamış, çok etkilenmiştim. “Keşke ben de böyle caz çalabilsem” demiştim. Konservatuvarın üçüncü sınıfında fark ettim ki trombonun orkestra ve klasik müzikteki yeri bana yetmeyecek. Aradığım sesi, solistlik imkânını klasik müzikte bulamayacağım.
Mezuniyetteki yol ayrımında yönünüzü nasıl belirlediniz?
- Son sınıfa geldiğimde Ankara Devlet Operası’nda sözleşmeli sanatçıydım. Ve müzikte çıkmazda olduğumu hissediyordum. Arayış içindeydim. 2000 yılında yatay geçişle İstanbul’a geldim. İstanbul Superband’in şefi Aycan Teztel’in öğrencisi oldum, topluluğuna katıldım.
Kendinizi geliştirmeniz sürecinde İstanbul’un caz festivallerinden, kulüplerinden yararlanabildiniz mi?
- İstanbul’a geldikten kısa süre sonra, henüz caza ısınma günlerimde, bir kulüp konserinde Steve Turre’yi dinleyip “Aman Allahım, ben de böyle çalmalıyım” demiştim.
Amerika’ya nasıl gittiniz, Berklee’ye kabul edilmekte zorlandınız mı?
- Hocam Aycan Teztel’le Berklee sınavına hazırlandım. Charlie Parker’ın ‘Only Book’ kitabındaki tüm sololarına çalıştım. Paris’te sınava girdim, yaz sömestrine katıldım, o yıl Avrupa’dan okula giden tek tromboncu oldum.
Trombonda kendi sesinizi bulabildiniz mi?
- Henüz bulamadım. Müzik uzun bir yolculuk. Ben bu yolun henüz başındayım.
Solo konserler vermek gibi çılgın projeleriniz var mı?
- Trombonu sadece eşlik enstrümanı olarak gören yaklaşıma karşıyım. Solo konser de verebilirim. Fakat önceliğim takım müziği, yeni müzikler yazmak, bunları icra etmek.
Su albümünün repertuvarı farklı dönemin bestelerinden mi oluşuyor?
- Yarısından fazlası Amerika’daki öğrencilik dönemimde yazılan parçalar. Diğerleri Türkiye’ye dönüş sonrasının müzikleri. Su, Çıralı’da bir sabah sahilde çıktı. Caz yapmak gibi bir kaygım olmadı. Yağmurlu Kasım, 6/8’lik bir ritm üzerine provada şekillenen bir melodidir. Devoid, gerçek anlamıyla bir blues. Erik, Berklee’de yazdığım bir eserdi. İçlerinden sadece kapanış parçası Ayrılık, geleneksel ezginin caz yorumu.
Gelecekle ilgili ne gibi planlarınız var?
- Anadolu’nun ses birikimini araştırıp, bunları caz diliyle ifade etmenin yollarını arıyorum. Mesela şu anda Bektaşi nefesleri ve 3. Selim’in bir bestesi üzerine çalışıyorum. Bu arada ABD’ye gidip, akademisyen olarak çalışmayı planlıyorum. Bir yandan albüm yapmak istiyorum. İçinde mutlaka yaşadığım toprakların sesi olacak.