BU köşede insanlara yönelik yargılarda pek bulunmam.
Ama kendi çapsızlığını başkalarına dayatan insanlar beni çileden çıkarıyor.
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın "Cinayette siyasi boyut ve örgüt yok" sözü, sonradan geri çekilse de, beni çileden çıkardı.
Hükümetin liyakat üzerine değil biat üzerine kamu istihdamı politikası yürütmesi kendisinin yargı erki olmadığını bilmeyen bir kişiyi İstanbul’a emniyet müdür yapabiliyor.
Başarılı yöneticiliği siyasiler karşısında ceketinin tüm düğmelerini ilikleyip, boyun kırmak zannedenler İstanbul’u yönetiyorsa bizim de şu görüntüleri gerçek görüntü kabul etmemiz gerekiyor:
* * *
"Zürafanın düşkünü beyaz giyer kış günü" şiarı ile hareket eden bir adet katil internette okudukları üzerine Hrant Dink’e kızar ve cebinde bir adet tabanca ve o gün itibarıyla neredeyse İstanbul’da beyaz bere giyen tek kişi olarak Halaskargazi Caddesi’nde cinayeti işler.
Sonra kameralara takılmaya aldırış etmeden otobüs garına gider, boy boy resimleri TV’lerde bilmem kaç yüz kere yayınlanırken o otogarda birkaç saat hiç televizyona bakmadan bekler. Sonra otobüse biner. Samsun’da yakalanır. Ancak, neredeyse şahsi kimliği haline gelen beyaz beresini atmayı, kıyafet değiştirmeyi, sakalını dahi kesmeyi akıl edememiştir.
Hele hele cinayet delili tabancasını atmayı ise gururuna hiç yedirememiştir.
Yakalanınca "Celalettin Abim şahidimdir, ben bu cinayeti tek başıma milliyetçi duygular ile işledim" der.
Celalettin Abi de "hey ya!" der ve konu kapanır!
* * *
Cinayet kurgularında iki ana yöntem vardır.
Cinayet ya katilin bulunamaması hedefi ile planlanır. Bu metodun başarılı örnekleri yakın tarihimize "faili meçhul" olarak geçmiştir.
Ya da cinayet "yemleme" üzerine kurgulanır. Cinayet basit bir katile işletilir. Katil salak ve gaza kolay gelen bir cahildir. Cinayetin ardından deliller ortaya saçılır. Katil aynı zamanda "yem" olduğunu kendisi dahi bilmez. Hatta belki bir adet "abi" tanır ama esas abileri o da tanımaz. Bu tip cinayetlerde amaç bir an önce yemi yakalatıp, cinayetin çözüldüğü duygusunu ortaya yayarak işin aslının astarının irdelenmesine engel olmaktır. Yemleme üzerine kurgulanan cinayetlerde kullanılan metoda da "yerse!" metodu denir.
"Bu iş çok kolay çözüldü, hatta adeta biz bir şey yapmadan çözüldü" diyecek emniyet müdürleri "yerse metodu"nun sevmediği emniyet müdürleridir.
Zira, onlar görünen gerçeğin ardında başka gerçekler de ararlar.
Hamd olsun ki bu tip müdür sayısı azdır; onları da süratle serhat illerimize sürmek, acilen görevden almak, "Sonuna kadar git arkandayım" deyip ardından satmak caizdir.
* * *
"Yerse metodu" çerçevesinde:
Yine Trabzon’da bir veledin para vermediği için papazı katlettiğine inanmak gerekir.
Danıştay cinayetinde ise katilin tesadüfen detektörlerin çalışmadığı bir günde Danıştay’ı tek başına bastığına, yine tesadüfen arabası ile cinayet mahalline geldiğine, tesadüfen yanında Danıştay üyelerini hedef gösteren gazetenin birkaç ay önce yayınlanmış nüshasını taşıdığına, tesadüfen arabasında kimliğini unuttuğuna inanmamız gerekiyor.
Bir görgü tanığına göre cinayeti işlerken "Allahüekber" diye bağırıyor ama diğer görgü tanıkları bu sözü duymuyorlar!
Belki de bir süre sonra da Şemdinli’de de bombanın hiç atılmadığına inanmamız istenecek!
* * *
"Yerse metodunu" yiyecek müdür metodun başarısının baş şartıdır!