Güncelleme Tarihi:
- Dabbe serisinin ilk iki filminde bizi teknolojiyle korkutuyordunuz. Bu sefer karşımıza cinler çıkıyor. Cin hikâyesine nasıl daldınız?
- Kuran’da ‘Dabbe’ kelimesi iki anlamda kullanılıyor: Biri serinin ilk iki filminde gördüğümüz kıyamete yakın çıkacak bir yaratığı temsil ediyor. Diğeri de cinlerle alakalı. Detay verirsem; Kuran’daki bir ayette Hz. Süleyman peygamberin sarayını cinlere inşa ettirdiği, savaşlarında onları asker ve istihbaratçı olarak kullandığı da söyleniyor. Hatta bu cinler özgürlüklerini kazanmak için onun ölmesini bekliyor. Ecel, Hz. Süleyman’ı tahtında yakalıyor. Asasına dayanarak ölüyor. Cinler ne olduğunu anlamadan etrafında korkuyla dolaşmaya başlıyor. İşte Kuran’da o sırada bir Dabbe’nin çıkıp asayı kemirdiği yazıyor. Asa kırılınca Hz. Süleyman yere düşüp ölüyor ve cinler insanların arasına karışıyor.
- Tam anlamadım. Dabbe asayı kemirdiğine göre bir yaratık mı?
- İşte Dabbe’nin ne olduğu tam bilinmiyor! Yalnız ayetleri birleştirince ilk filmlerimdeki gibi internetle ve sonrasında cinlerle ilgili bir varlık olduğu anlaşılıyor. Bu filmde de gerçek bir olaydan yola çıkarak Dabbe’nin hikâyesini anlattım.
- Başınızdan geçen bir olay mı?
- Hayır, psikiyatride ‘Ceyda T.’ olayı olarak geçiyor. Bu kayıtlara göre uyurgezer hastaların ileri seviyede kendine ve ailesine zarar vermeye başlayabileceğini görüyoruz. Filmde de anne karakteri bir uyurgezer. Uyurken neler yaptığını görmek için evin her yerine kameralar konuyor. Bu kameralar sayesinde evde birtakım başka varlıkların bulunduğu anlaşılıyor. Bu sırada bambaşka bir yerdeki köyde yedi kişi kayboluyor ve iki hikâye birbirine bağlanıyor.
ŞİMDİ ETRAFIMIZI SARMIŞLARDIR
- Eve yerleştirilmiş kameralarla bana biraz ‘Paranormal Activity’yi andırdı. O filmden esinlendiniz mi?
- Tabii ilham aldım, benzetebilirsin. Ama filmim bire bir aynısı değil. Hikâye ve atmosferle yenileyerek formatı daha ileriye götürdüm. Eğer ‘Paranormal Activity’ serisinin yenisi çekilirse bu film onlara fikir verecek. Çünkü onların senaryosunda o varlığın ne olduğu, ne istediği yoktu. Bizde hepsinin yanıtı var.
- Peki korku filmi tarzında neden yeni fikirler çıkmıyor?
- Eğer insanların nelerden korktuğunu takip etmezsen sadece kendi izleyeceğin filmler yaparsın. Halbuki ben filmlerimi dünyaya pazarlıyorum. Birçok ülkede dünyadaki korku trendlerini takip eden filmlere talep var. Bence beş yıl içinde cin kavramı dünya sinemasını fethedecek.
- Filminiz ‘Paranormal Activity’den daha mı korkunç?
- Evet, mutlaka… Çünkü insanlar UFO kelimesinden bile korkuyor. Burada tüm dünyada yüz milyonlarca kişinin inandığı ve bizimle aynı âlemde yaşayan cinlerden bahsediyoruz. Hatta şu anda onlardan bahsettiğimiz için bu odaya dolmuş olmaları gerekiyor.
Eğer öyle bir şey varsa bu röportajı hemen burada bitirelim…
- İşte korkutucu olan bu! Şimdi burada ve yanımızdalar oysa ki...
ÜÇ BOYUTLU CİN ÇAĞIRMA
Bir sonraki filmim ‘El-Cin’in çekimleri de bitti. Çok orijinal bir iş yaptık. Üç boyutlu film kasımda vizyona girecek. Emin olun, cin çağırma sahnesinde kendinizi oradaymış gibi hissedeceksiniz.
BEMBEYAZ KIZ BİRDEN ZENCİYE DÖNDÜ
- Her korku filmi öncesi sette aksilikler meydana gelir. Mesela oyuncular kaza geçirir! Sizin filmde de gerçek cin görüntüleri bulunduğu söylendi. Bu bir pazarlama stratejisi mi?
- Bizde de kazalar oldu, kameralar yandı ama benim filmlerime dair kaza haberi yapmak yasaktır! Hollywood’da ölüm üzerinden bile reklam yapılıyor. Ama filmdeki bir detayı öne çıkarmam da gayet normal.
- Görüntüye nasıl ulaştınız?
- Suriyeli bir genç kız, Urfa üzerinden tedavi için Diyarbakır’a getiriliyor. Kızdan cin çıkartılmaya çalışılırken biri bu seansı videoya çekiyor ve ekrana bir görüntü geliyor. O görüntüyü filmde cinlerin göründüğü sahneye koydum. Daha önce benzer cin çıkarma seanslarına katıldım. Bu sebeple en gerçeğinin bu olduğunu söyleyebilirim.
- Cin çıkarma seanslarında nelere şahit oldunuz?
- 2006’dan beri bu tip vakaları gözlemliyorum. En son, içine cin girmiş beyaz tenli bir kızın içindeki cinle konuşulurken kızın 10 saniyeliğine zenciye döndüğünü gördüm. Bunun hiçbir tıbbi açıklaması yok.
- Korkmuyor musunuz?
- Korkmaz olur muyum! Ama araştırmacı kimliğimle olaylara yaklaşıyorum. Filmlerde sadece korku duygusu vermiyorum, doğru bilgilerle bu sorunları yaşayanları anlatmaya çalışıyorum. Diğer korku filmlerinin senaryolarında ayet ve hadislere dair bir sürü uyduruk bilgi var. Bense Kuran ve hadislere hep sadık kalıyorum.
KORKUTMAYA JAPONYA’DA MERAK SARDI
Şanlıurfalıyım ama hayatım Ankara’da geçti. Ailemin sinemayla alakası yoktu. Hep tıp okumamı istediler. Ben de Gülhane Askeri Tıp Fakültesi’nde üç yıl okudum. Üzerine Japonya’ya gidip bir yıl da genetik eğitimi aldım. Orada çektiğim kısa filmlerle Japonya Kültür Bakanlığı’nın verdiği ‘Bunkacho’ ödülünü kazandım. Sonra ‘Bunkacho’da sinema eğitimi gördüm. Korku filmi merakım da o dönemde başladı. Okuldan sonra profesyonel sinema dünyasına girdim. Hatta Japon eşimle de sette tanıştım. O da benimle Türkiye’ye geldi. Çektiğim filmlerin hiçbiri kötü gişe yapmadı. ‘Dabbe’ serisinin ilk filmi Amerikan yapımı ‘Testere’nin çok üzerinde, 600 bini aşkın kişi tarafından izlendi.
1960’LARDA ÇEKİLMİŞ
Biraz önce gösterdiğiniz cin bebek görüntüsünün hikâyesi nedir?
- Türkiye’nin doğusundaki tanıdıklarım aracılığıyla ulaştım. Size verdiğim fotoğraf 1960’larda çekilmiş. Bir kadın, kocasının cin olduğunu iddia ediyor. Âlimler: “Cin olan kocanı çağır konuşalım” diyor. Sonunda kocasının gerçekten cin olduğu anlaşılıyor. Çocukları da tuhaf bir görünüme sahip. Zaten cin bebekler belli bir süre sonra kaybolup cinler âlemine kayıyor.
KEDİ İÇİN DUBLÖR KULLANMIŞTIM
Korku filmlerinde en önemli unsur güçlü bir senaryo. Elbette, yönetmenin teknik hakimiyeti de önemli. Oyuncuya gelince dünyanın en iyi işini de yapsanız doğal oynamazsa her şey biter. Bu filmde küçük bir çocuk oyuncumuz var. Çocuğa sette oyun oynandığı hissini verdik. Buna karşılık bugüne dek çalıştığım oyuncular içinde ilk beşe girer. Düşünün, ‘Semum’ filmimde bir kedimiz vardı. Zarar görmesin diye üç dublör kedi kullanmıştık. Özel kedi odası bile yaptık.