Bir kelebek rüyası RÜŞTÜ ONUR

Unutulacağından emin, kısacık bir hayat yaşayan şair Rüştü Onur’u bir tek Salah Birsel unutmadı. Neyse ki Yılmaz Erdoğan da hatırladı şairi ve hakkında film yapmaya karar verdi

Haberin Devamı

Sorumuz şuydu dostum Demiray’la 1989 senesinde: “Şairler kaç yaşında ölür?”
Niye takılmıştık bu soruya? O yaşlarda, o yıllarda hangi soruya takılmıyorduk ki?
Bu soruyu aklımıza takan kitabı, cevap bulmak için de rehber olarak kullanıyorduk: Mehmet Fuat’ın ‘Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi’.
Pek çok şairi, şiiri tanımamızı sağlayan bu antolojide şairlerin doğum ve ölüm tarihleri de vardı.
Şimdi aramızda olmayan, sevdiğimiz pek çok büyük şair o yıl henüz hayattaydı: Cemal Süreya, Ece Ayhan...
Mehmet Fuat da artık yaşamıyor, her neyse, güzel insanların azalmasına değilse de azalma hızına alıştık herhalde...
Rüştü Onur’un adını, şiirini ilk kez o antolojide görmüştüm:
“Rüştü Onur. Doğumu 1920-Ölümü 1942”
Çocuksu, kırık, umutsuz, naifti şiiri.
O gün ikinci bir sorum daha olmuştu: “Kimdi Rüştü Onur? Niçin bu kadar genç ölmüştü?”
Cevabını ummadığım kadar çabuk bulduğum bir soru oldu.
Simurg’un, sahaf İbrahim Abi’nin Balıkpazarı’ndaki Aslı Han’da olduğu günlerdi.
O zamanki alışkanlığımla (hala da süren) dükkana girdim, şiir kitaplarının bulunduğu rafları karıştırmaya başladım.
Ve karşıma 1956 baskısı şöyle bir kitap çıktı: ‘Rüştü Onur. Hazırlayan: Salâh Birsel’.
“Kanat’ın istediği bir cevap, Salâh Bey vermiş bir kitap!” diyerek kitabı aldım.
O kopya kayboldu fakat sonra yeniden buldum, hâlâ Salâh Bey kitaplarının yanında huzur içinde durur.

Haberin Devamı

İNCE HASTALIĞA TUTULDU

“Kimdi Rüştü Onur? Niçin bu kadar genç ölmüştü?” sorusunun cevabını vereyim öncelikle biyografik özet tarzında:
“1920’de doğdu. Babası Mehmet Onur adında bir köy öğretmeniydi.
Rüştü Onur ilk öğrenimini Devrek’te yaptı. Kastamonu’da, sonra Zonguldak’ta Çelikel Lisesi’nde okudu.
Buradayken, 1938’te ince hastalığa tutuldu. Okuldan ayrıldı, maliye varidat memur muavini oldu.
1941’de hastalığı şiddetlendi, üç ay Zonguldak’ta kaldı. Bu arada Heybeliada Sanatoryumu’na başvurdu, sırası gelince çağrıldı.
Biraz iyileşince Zonguldak’a, memurluğa döndü.
Yine hastalanınca Heybeliada’ya geldi. Tifodan yatan Mediha Sessiz isminde bir kızla tanıştı, aşık oldular, nişanlandılar.
Nişan tarihleri 5 Ağustos 1942.
Hastaneden çıkıp Beşiktaş Şair Leyla Sokak’ta nişanlısının evine taşındılar.
12 Kasım 1942’de hastalığı atlatamayan nişanlısı öldü.
1 Aralık’ı 2 Aralık’a bağlayan gece de Rüştü Onur hayata veda etti.
Mezarları Ortaköy’de, yan yana.
Rüştü Onur’un kısa hayatının hüzünlü olduğunu tahmin etmek zor değildi ama bu kadarını beklemiyordum.
Salâh Bey sayesinde şiirlerinin tamamını, dönemin ünlü edebiyatçılarıyla yazışmalarını, ardından yazılanları okudum.
Vefalı insan Salâh Bey şöyle anlatıyor gencecik giden dostunu:
“Uzunca boyluydu. Esmer yağız bir yüzü vardı.
Sevgisine hiçbir sınır çizmemişti. Onu bol bol dağıtıyordu.
Mektuplarında kendinden çok çevresindekilerden, arkadaşlarından laf açardı.
...Sessizdi.
Kendi içinde yaşar, kimseyi kırmak istemezdi.
Ölümü de dünyadakileri fazla tedirgin etmemek isteğinden doğmuş olmalıdır.
Şiirleriyle Tanrı’yı da tedirgin ettiğine inanır, kendisini bağışlaması için Tanrı’ya yalvarırdı...”
Ece Ayhan’ın notlarında da adına rastlamıştım sonraları.

Haberin Devamı

YILMAZ ERDOĞAN SAYESİNDE

Peki şimdi, bugün, 2012’nin Ocak ayında niye bahsediyorum Rüştü Onur’dan sizlere?
Yılmaz Erdoğan yüzünden!
İki hafta kadar önce bir lokantada karşılaştık Yılmaz Erdoğan’la.
“N’aber, nasılsın, neler oluyor?” muhabbeti sırasında yeni bir filme hazırlandığını söyledi.
“Konu nedir?” dedim, “Bir şair” diye cevap verdi.
“Kim?” açılımı yaptım, “Rüştü Onur” dedi.
Ve sonra Rüştü Onur’dan bahsedecek birini bulmuş olmanın heyecanıyla 70 yıl önce sessizce bu dünyadan gelip geçen şairi konuştuk.
Yılmaz Erdoğan filmde Behçet Necatigil’i oynayacakmış; Necatigil şairin Zoguldak’taki lise yıllarındaki öğretmeni...
Unutulacağından emin, kısacık bir hayat yaşayan Rüştü Onur’u Yılmaz Erdoğan gibi her yaptığı ses getiren birinin anlatacak olmasına ne kadar sevindiğimi anlatamam.
Filmi bekleyeceğim. İyi olacağına eminim ama dürüst olayım işin o kısmında değilim.
Rüştü Onur’u Salâh Birsel unutmadı. Rüştü Onur’u Yılmaz Erdoğan unutmadı.
Bana ne oluyorsa artık, içimi bir sevinç, Rüştü Onur’a ne yazık ki pek uğramaya fırsat bulamayan bir umut kapladı.
Gazetede haberini gördüm Yılmaz’ın:
“Oyuncu ve yönetmen Yılmaz Erdoğan yeni filmi ‘Kelebeklerin Rüyası’ için Zonguldak’ta incelemelerde bulundu...”
Kolay gelsin, kolay gelsin...

Yazarın Tüm Yazıları