OluÅŸturulma Tarihi: Temmuz 14, 2003 00:00
Fatih; 1960'larda birçok sanatçının doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı, ünlendiği, pırıl pırıl insanların dolaştığı, küfür ve tükürükten hiç eser olmadığı, Türkçeden başka bir dilin duyulmadığı bir semtin adıydı. Yoğurtçusu, manavı, dondurmacısı, sütçüsü, bozacısı, eskicisi, seyyardı o zamanlar. Erkekler eşlerine ‘‘yahu’’, hanımlar kocalarına ‘‘bey’’, komşular birbirlerine ‘‘hu’’ diye seslenirdi. Her ayın 6 ve 26'sı benim Fikret annemin günüydü, öteki günler de başka annelerin. Bayramlarda tatile gidilmez, kandillerde hamur kızartılıp komşulara dağıtılır, tramvaylarda, otobüslerde yaşlılara yer verilir, erkekler ciklet çiğnemez, taksi şoförleri hanım müşteri aldıklarında dikiz aynasını tavana çevirir, ilkokul öğrencileri türban bağlamaz, ortaokul öğrencileri mini etekle gezmezdi. İşte o 1960'lı yıllarda Fevzi Paşa Caddesi'nde gezmeye çıktığınızda bir bakardınız ki, Türkan Şoray rahmetli annesi Meliha hanımla birlikte Çarşamba'daki evlerine dönüyor. Halıcılar Caddesi'nden inip Renk Sineması'nın önünden geçerken ya Sihirbazlar Kralı Mandrake Ertuğrul çıkardı karşınıza, ya da Doğan Hızlan üstadımız ya da sevgili Doğan Heper. Vatan Caddesi'ne doğru yaklaştığınızda penceresinden Nat King Cole'ün sesinin yükseldiği ev Erol Büyükburç'undu. Ud seslerinin geldiği ötedeki aparmanın 2. katı ise üstat Arif Sami Toker'in musiki derg'ahıydı. Halıcılar'la Akdeniz'i birbirine bağlayan Balipaşa Caddesi'nde ise Yurdaer Doğulu ile Metin Ersoy komşuydular, azıcık ötede de İsmet Sıral. Aynı caddeden devam ederken Gülşen Bubikoğlu adlı sevimli küçük kızın saçlarını okşadıktan sonra Akşemsettin Caddesi'ne gelirdiniz. Köşeden sola döndüğünüzde karşınıza çıkan büyük kahvehanenin üst katında Eşref Kolçak otururdu. Karşısındaki komşularından biri Müjdat Gezen, biraz ötedeki apartmanda Salim Ağırbaş. Hırka-i Şerif'teki apartmanın zemin katı ise Kamuran Akkor-Vasfi Uçaroğlu çiftinin ilk yuvalarıydı. Ve gün geldi Fatih o Fatih'likten çıktı, hepemiz çil yavrusu gibi bir yana dağıldık, kimimiz toprak oldu, kimimiz hayatta. Şimdilerde kimilerinin kızı ünlü, kimilerinin oğlu, kimilerinin de torunu.Mahalleden ağabeyim Eşref Kolçak'la 19 yıldır yaşadığı Gemlik'in Küçük Kumla'sındaki mütevazı bir yazlık sitedeki mütevazı dairesinde konuşurken bunlar gözümün önünden bir
film ÅŸeridi gibi geçti. Karşımdaki kır saçlı, sırım gibi yakışıklı adam, hálá Fetva YokuÅŸu'ndan mahallemize taşındığı dirilikteydi. Sevgili eÅŸi Özcan ise hálá baba evi 28 odalı Zihni PaÅŸa Konağı'nın prensesiydi sanki. Hey gidi koca EÅŸref hey!.. Bunca yıldır kadrin, kıymetin bilindi mi; neler gördün, neler yaÅŸadın, neler yaptın, neler yapamadın; hatalarınla, sevaplarında ilk kez ÅŸunları doya doya anlat bize. Adını onca yıl yaÅŸadığın Fatih'te bir çıkmaz sokaÄŸa bile vermediler, bakarsın Gemlik daha vefalı çıkar.Zeybekte kendime ait figürlerim var- Hiç tahmin etmiyorum ki Türkiye'de benden daha iyi Tavas zeybeÄŸi oynayan biri çıksın. Benim zeybekte kendime ait özel figürlerim var; ben dans ederken kendimden geçerim. Eski Taksim Gazinosu'nda rahmetli Çetin Karamanbey'in düğünü vardı, akrabası olan CumhurbaÅŸkanı Celal Bayar da gelmiÅŸti. Derken mikrofondan bir ses duyuldu; ‘‘Sayın Kolçak, çok güzel zeybek oynuyormuÅŸsun, seni seyretmek istiyorum’’ dedi, baktım rahmetli Bayar. Çıktım, elimden geldiÄŸince oynamaya çalıştım oynadım. Sonra beni tebrik etti: ‘‘Hayatımda gördüğüm en güzel Tavas zeybeÄŸini oynadın’’ dedi. Atina'da 3 ay sahneye çıktım, hep ayakta alkışlandım. Åžimdiki hale bakmayın, o zamanlar Yunanistan'da satılan her ÅŸey yumurta dahil Türkiye'den gelirdi. Yunanlılar bunları sokaklarda, pazarlarda iftiharla ‘‘Türk yumurtası, Türk portakalı, Türk limonu, Türk elması’’ diye ilan ederek satardı. Tek hayalim Fatih’i oynamaktıToplam 90 filmimin yaklaşık 70'ine yakınında baÅŸrolde oynadım. Rahmetli Turhan SeyfioÄŸlu ile Göksel Arsoy dışında karşılıklı oynamadığım kimse yok. Tek hayalim Fatih Sultan Mehmet'i oynamaktı, Harun'un dediÄŸi gibi bundan sonra bana ancak hocası AkÅŸemsettin'i oynamak düşer.BaÅŸrolde oynadığım ilk filmimden 800 lira aldım ama, sonradan çalıştığım istisnasız bütün film ÅŸirketleri paramın üstüne yattı. Sana yeminle söylüyorum, bugüne kadar bana ödenen para, ödenmeyenin ancak üçte biridir.Türkiye'nin en iyi dansçılarındanım- Tevazu bir yana, ben Türkiye'nin en iyi dansçılarının başında gelirim. Dans hayatım 1944'ten 1954'e kadar devam etti, hem de çok sıkı bir ÅŸekilde. Ne acıdır ki, hiçbir yapımcı bu yanımı göremedi, beni danslı bir filmde oynatmadı. Dansa çocukluÄŸumdan beri meraklıydım, köyde rahmetli aÄŸabeyim armonika çalardı, ben çok güzel kazaska oynardım. 1944'te Süleymaniye Halkevi'nde temsillerde oynarken bir arkadaşım bana gazetede çıkan bir ilanı gösterdi. ‘‘Atilla Revü ve Opereti, Maksim'de oynanacak ‘DeÄŸiÅŸen Dünya' opereti için yeni dançılar arıyor’’ diyordu. Sabah erkenden Maksim’e gittim. Dansçıları seçen heyette sonradan step hocam olan ünlü orkestra ÅŸefi Roberto Lorano ile Jak Biçaçi vardı. Birkaç hareket yaptırıp fiziÄŸimize baktılar ve sonunda ben dahil 5 kiÅŸi seçildik. 2 ay süren provalardan sonra sahneye çıktık, bende müthiÅŸ bir heyecan. Hayatımın en güzel parasını o oyunda aldım, yevmiyem 201 kuruÅŸtu, sene 1944, büyük para. Ne yazık ki, oyunun ömrü uzun sürmedi. Bunun üzerine 24 genç kız, 6 genç erkekten oluÅŸan ekip komple Ses Tiyatrosu'na geçtik. Bu kadro içinde rahmetli Reha Yurdakul, Sezer Sezin ve Nevin Aypar, Ayla Karaca vardı. 1949'da askere gidene kadar Ses Tiyatrosu'ndan hiç ayrılmadım. Daha sonra 4 arkadaÅŸ bir araya gelip pavyonlarda dans gösterisi yapmaya baÅŸladık. Ben, Yılmaz Duru, Ä°rma diye Alman bir kadın ve Arap Necla diye bir kızcağız. Rahmetli Fehmi Ege'nin orkestrası eÅŸliÄŸinde yarım saate yakın program yapardık. Ben Türkiye'nin Fred Astair'iysem, Yılmaz Duru da Gene Kelly'sidir. Bizim zamanımızda dans valsle baÅŸlar, tangoyla devam eder, fokstrota geçer, swing olur, rumba, çaça, mambo, kongayla devam eder, swingle biterdi. En çok çalıştığımız yerler Pigal Bar ve Londra Bar'dı. O zamanlar barlara kim olursanız olun kravatsız giremezdiniz. Konsomasyon yapan hanımlarla ancak bar içinde arkadaÅŸlık yapabilirdiniz, dışarıya çıkarmak yok. İçki fiyatları ise 1,5 ila 2,5 lira arasında deÄŸiÅŸirdi, cinfiz, votka filan. 1951'de beni dans gösterisi için Yunanistan'a davet ettiler. Rus olan annem Müslüman olup Hateme adını almış - YenerciÄŸim, iftiharla söyleyeyim, ben ‘‘çarıklı erkanı harp’’im. 20 Ocak 1927 Erzurum Ä°spir'in ÅŸimdiki adıyla Gaziler köyünde doÄŸdum. Babam Harun KolçakoÄŸlu atadan oralı, annem ise Rus. Asıl adı Katya olan annem babamla evlendikten sonra Müslüman olup Hateme adını almış. Benim köyümde okul yoktu, iki arkadaÅŸ her sabah yaÄŸmur, kar altında 10 kilometre yol yürüyüp Ä°spir'deki okula giderdik. Köyde önden penceresi olan tek ev bizimkiydi, 5 numara gaz lambası yakan da bizdik. Köyümüzdeki evlerin en az iki duvarı toprak içindeydi, kiremit, saç, tuÄŸla bilinmezdi. 1938'de Erzurum'a taşındık, babam orada esnaflığa baÅŸladı. 1941'de Erzurum Cumhuriyet Ä°lkokulu'ndan mezun olduÄŸumda rahmetli babam ve aÄŸabeyim çalışmak üzere Ä°stanbul'a gitmiÅŸlerdi. Ben de rahmetli anacığımla 3. mevki kompartımanda 3 gün 3 gece tren yolculuÄŸundan sonra HaydarpaÅŸa'ya indik. Hayatımda denizi ilk defa görüyorum, vapurla karşıya geçerken ÅŸaÅŸkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Ve o gün Ä°stanbul'da ilk kazığı da yedim. Karaköy'den HocapaÅŸa'ya gitmek için bir taksiye bindik, vicdansız ÅŸoför bizden 1 lira aldı. Düşün ki, Süleymaniye'deki evimizin kirası 2 liraydı. Annemin yanındaki paranın tamamı zaten 7 liraydı. Daha sonra Sultanahmet Erkek Sanat Enstitüsü'ne yazıldım, 2 sene okuduktan sonra tahsili bıraktım. Ondan sonra hayat öğrenimime Süleymaniye Halkevi'nde devam ettim ve bugünlere geldim. Kenan Pars’la gerçek baltalarla dövüştükRol gereÄŸi filmlerde en çok kavga ettiÄŸim kiÅŸi Kenan Pars'tır. Kenan'la ‘‘Kanlarıyla Ödediler’’ filmi için Yüksekkaldırım'daki eski Sancak Sineması'nın damında hakiki baltalarla yaptığımız kavga muhteÅŸemdi.Hülya AvÅŸar'la birkaç filmde oynadım, çok baÅŸarılı bir sanatçı. Hiçbir iÅŸinde en küçük bir sahtekarlık yok, içinden geldiÄŸi gibi oynuyor, konuÅŸuyor. Ben onu az buçuk Muhterem Nur'a benzetiyorum. YARIN: Cahide Sonku’nun 10 lira istediÄŸi an yıkıldımÂ
button