MALATYA’daki vahşetin failleri, yaptıklarının hesabını elbet adalete verirler. Biz meselenin o tarafında değiliz.
Meselenin neresinde olduğumuzu anlatmak için isterseniz hafızalarımızı tazeleyelim.
Ermeni kökenli gazeteci Hrant Dink’in cenaze töreninde eşi Rakel Dink’in aynen:
"(Hrant’ı öldürenin) Yaşı kaç olursa olsun; 17-27 olsun... Katil kim olursa olsun. Bir zamanlar bebek olduğunu biliyorum. Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim!" dediğini anımsıyor musunuz?
Geçen yılın şubat ayında Trabzon’da Katolik Papaz Andrea Santoro’yu öldüren lise öğrencisi de Rakel Dink’in dediği gibi "Bir bebekten katil yaratan karanlığın ürünü" idi, Hrant Dink’i vuran da...
Önceki gün Malatya’da üç insanı, sırf başka bir dini inanca sahip oldukları ve o dini inancı yaymaya çalıştıkları için öldüren hunhar katiller de ötekiler gibi "Bir bebekten katil yaratan karanlığın" ürünleriydi.
O karanlık 3 Temmuz 1993 günü Sivas’taki Madımak Oteli’nde tam 37 masum insanı yakarak öldürenleri de yetiştirmişti.
O karanlık, daha önce Muammer Aksoy’u Çeten Emeç’i, Bahriye Üçok’u, Turan Dursun’u, Uğur Mumcu’yu, Ahmet Taner Kışlalı’yı ve zaman oldu Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday’ı öldürttü. Onunla kalmadı, 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay İkinci Dairesi’ne silahlı baskın düzenleyip üyelerden Mustafa Yücel Özbilgin’i öldüren katili de Rakel Dink’in sözünü ettiği karanlık yetiştirdi.
O karanlık hakkında hepimizin bilgisi var. Hepimiz gibi bu ülkenin Başbakan’ının, İçişleri Bakanı’nın, Milli Eğitim Bakanı’nın, tüm valilerle tüm kaymakamların ve "A"dan "Z"ye tüm polis ve jandarmanın da bilgisi var.
Ama o üstüne gidip o karanlığı dağıtacak cesaret kimsede yok.
Bakın Ankara’daki arkadaşlarımızdan Nurettin Kurt, önceki günkü vahşet nedeniyle gittiği Malatya’dan verdiği haberde bu "karanlık" hakkında ne diyor:
"Katillerin aynı öğrenci yurdunda kaldıklarının ortaya çıkması, Malatya’da gözlerin öğrenci yurtlarına çevrilmesine yol açtı.
Sokak aralarına dağılmış ve cemaatler tarafından işletilen yurtların çoğu kaçak ve denetimden uzak. Cemaatler, küçük yaştan itibaren yurtlara aldıkları yoksul aile çocuklarına buralarda dini eğitim veriyorlar.
Malatya’daki cemaat yurtlarında bir süre eğitim gören, ancak İstanbul’a kaçan ve yıllar sonra tekrar Malatya’ya dönerek iş kuran S.M. kaçak yurtlarda yaşananları şöyle anlattı:
Biz 5 kardeşiz. Ailemiz geçim sıkıntısı çekiyordu, beni 12 yaşında yurda aldılar. Aileme yiyecek, içecek erzak yardımı yapıyorlardı. Her akşam dini eğitim alıyorduk, bize televizyon seyretmek günah diyorlardı. 15-20 kişi bir odada yatıyorduk, bize eğitim verenlere abi diyorduk. Çok radikal bir eğitimdi. Başka din mensupları bize dinimizi yıkmak isteyen misyonerler olarak anlatılırdı. Gencecik beyinler birer Taliban militanı gibi yetiştirilirdi."
Biz özellikle Turgut Özal döneminde sayıları hızla artan bu yurtlara yetkililerin dikkatini sayısız defa çektik. Pek çoğu şehir dışlarındaki ıssız yerlerde kurulmuş cemaat yurtlarının "Hizbullah"a ve bu tür cinayetlere gerekli elemanları yetiştirdiğini söyledik durduk. Kimseye dinletemedik.
Hem kendimiz bu günleri hazırladık, hem de şimdi kendi eserimizi görüp üzülüyoruz. Olay bu.