Paylaş
Kadın, dünyanın en şahane, en seksi, en zeki adamıyla tanıştı.
Ha ha hay. Mutluydu. Mutluluk ne kelime uçuyordu, uçuyor!
Bir kaç kez yemeğe çıktılar. ‘‘Bu şehirde düzgün erkek yok!’’ diyen kadınlara inat, bizimki zafer çığlıkları atıyordu.
O aradığını bulan nadir şanslılardan biriydi.
Ve günün birinde kadın artık daha fazla beklemenin gereksiz olduğuna kanaat getirerek, adamı evine kahve içmeye davet etti.
Kahve tabii ki lafın gelişiydi.
Yaşasın sonunda sevişeceklerdi!
* * *
Arabaya bindiler. Kadının gözlerinin içi parlıyordu. Arabadan indiler. Elleri birbirine değdi. Adamı bilmiyoruz ama kadının tüyleri ürperdi. Birlikte dış kapıya yürüdüler. Anahtar deliği olmayacak bir yerdeydi. Kapı biraz zor açıldı. Gülüştüler. Sabırsızlık her hallerine yansıyordu. Asansöre bindiler. Gözlerini birbirlerine diktiler. Adam, sağ işaret parmağıyla kadının boynuna dokundu. Bizimki iç çekti. Biraz utangaç gülümsedi. Yukarı çıktılar. Asansörün kapısını açtılar. Yol vermek yüzünden küçük bir aksilik oldu. Birbirlerine çarparak ikisi aynı anda asansörden çıktılar.
* * *
Kadın dairenin kapısını açtı.
Adam biraz mahçup geride kaldı, bekledi.
Kadın önden girdi, son derece şuh bir edayla arkaya dönerek ‘‘Sen keyfine bak. Orada CD'ler var, seç bir tane. Kahveleri hazırlayıp geliyorum. Yanında konyak ister misin?’’ dedi.
Ama hafifçe ‘‘İsterim’’ dedi.
* * *
Kadın, elinde tepsiyle salona girdi.
Bir iki adım attı.
Ve elindeki tepsi sallanmaya ve kahveler dükülmeye başladı.
Şok!
Adam, salonda siyah takım elbisesinin altında siyah çoraplarıyla ayak ayak üstüne atmış oturuyordu.
Kadının üzerinde yarattığı etki...
O anda bir yarasa görmesiyle aynı değerdeydi!
Kadın o çorapları gördü ya...
Bitti.
Herşey bitti.
Kapıda ayakkabılarını çıkaran bir adamla birlikte olamazdı.
Mümkün değildi.
Elinde değildi.
Bir şey de söyleyemedi.
Öylece kala kaldı.
* * *
Adamın olan bitenden haberi yoktu.
Kadındaki değişimi anlayamadı.
Alel acele pek de inandırıcı olmayan bir gerekçeyle, kahveleri bile içmeden neden evden gönderildiğine bir anlam veremedi.
Hala da veremediği kesin!
Kös kös ayakkabılarını giyip gecenin karanlığına daldı.
Kadınlar böyle alçak işte!
O kadın birine, o biri bir diğerine bu öyküyü anlatıp durdu...
* * *
Bu öyküden çıkartılacak kıssadan hisse şudur:
Erkekler!
Bir kadının evine girerken sakın ayakkabılarınızı çıkarmayın. Çok kısa bir süre sonra tekrar giymek zorunda kalabilirsiniz...
Çengel bulmacadaki ünlü
Bugün Nihat Odabaşı'nın doğum günü.
Ona bir hediye alamadım. Hediyesini bu köşeden vermek istedim. Hani ünlülerin fotoğrafçısı ya da fotoğrafın cambazı olarak anılan Nihat Odabaşı'yla ben de röportaj yapmıştım, (hatırladınız mı?) hani yakınlaşmanızı sağlamıştım...
İyi.
Yani ne cins bir adam olduğunu biliyorsunuz!
Ben bugün burada size onun hayatta en çok istediği şeyi anlatacağım.
Bazı insanlar böyle olur. Normal insanların en çok istediği şeyler nedir? Genellikle ulaşılması zor, pahalı şeylerdir. Değil mi? Bununki öyle değil. Bununki, çok kolay yerine getirilebilecek bir şey ama insanın aklına gelmesi zor.
Ne istiyor biliyor musunuz?
Hani gazetelerde ‘‘Bugün doğan ünlüler’’ köşeleri vardır ya, işte o listede isminin yer almasını istiyor. Cidden çok istiyor. Ya da bir çengel bulmaca da soru olarak sorulmak. Fotoğrafını basıp, ‘‘Ünlü fotoğrafçımızın adı?’’ diye yazıyorsun ya küçük bir kutuya... İşte onlardan.
Cevap: Nihat Odabaşı olacak!
Sebahattin'e böyle bir bulmaca hazırlaması ricasında bulundum. Ama yer yoktu. Koyamadık. Hafta içi sıkışıyorum zaten ben burada. Elimizde kaldı. Nihat da doğum günü hediyesi olarak bu yazıyla yetinsin.
Doğmuş olduğu için sevindiğimizi de bilsin!
Paylaş