DÜNKÜ yazımda Atatürk'ün en yakınlarından Falih Rıfkı Atay'ın Çankaya isimli eserinden size alıntılar vermiş, Atatürk'ün hastalığını onun kaleminden iletmiştim. Şimdi hastalık ve ölüm olayını Çankaya'dan anlatmayı (özetleyerek) sürdürüyorum. (BATEŞ Yayınları.)
‘‘Atatürk'ün hastalığı 1938 Martı'ndan 10 Kasım'a kadar sürdü. Bir müddet Savarona yatında kalmış, daha sonra Dolmabahçe Sarayı'na kaldırılmıştı. Savorana'da iken kendisini muayene eden Fransız profesör hükümet adamlarına ‘Tıbbın yardımı ile Atatürk nihayet 1-2 yıl daha yaşayabilir. Fakat şimdi yata gittiğinizde barsak veya beyin kanamasından onu ölmüş bulabilirsiniz. Tedbirlerinizi buna göre alınız' demişti. O akşam Atatürk ‘Hekimle her şeyi konuştunuz değil mi' diye sordu. Sonra ‘Eğer konuştunuzsa anlamışsınızdır. Hemen Ankara'ya, işlerinizin başına gidiniz' dedi.
Atatürk kimseye sezdirmemekle birlikte, öleceğini anlamışa benziyordu. Atatürk'ün ölüm felsefesi sade idi. ‘Ölümü istemek bir cesaret değildir ama ölümden korkmak ahmaklıktır' derdi.
Yine de vazifesi üzerine titriyordu. Savarona'da reislik ettiği bir kabine toplantısı 6 saatten fazla sürmüştü. Gündem Hatay meselesi idi.
O yatla gezintiler yapmaya pek havesli idi. Yatağa düşünce ‘Bu yatı bir çocuk oyuncağını bekler gibi beklemiştim. Bana hastane mi olacaktı' demişti.
Bir gün de, kamarasını serinletmek üzere birkaç yere konan buz dolu leğenleri göstererek ‘Benim barsaklarım da sular içinde yüzermiş. Böyle insan yaşar mı' diye gamlandı.
***
Dolmabahçe Sarayı'na gelen gidenle görüşüyor, fakat gittikçe kuvvetten düşüyordu. Karnı içinde biriken su kendisini fazla rahatsız ediyordu. İğne ile ilk su alındığı zaman ‘Ohh, ne kadar rahat ettim' demişti. Fakat su yeniden toplanıyordu. 16 gün ıstırap içinde yattı, hekimleri çağırttı. ‘Hemen suyu alınız' diye emretti. Su alınırken ‘Hepsini alın, hiç bırakmayın' diye sızlanıyordu. O gecesini kvranmalar içinde geçirmişti.
Bütün arzusu Ankara'ya gitmek, Cumhuriyet'in l5. yıldönümü törenlerinde bulunmak, ordusu ve milleti ile son defa karşılaşmaktı. Hatta stadyum merdivenlerini çıkmaktan kurtulması için acele olarak bir de asansör yaptırılmıştı.
O durumda bile dil çalışmalarını yakından takip ediyor, yılbaşı nutkunun hazırlanması işine yardım ediyordu. ‘Büyük Kamutay'a (Meclis'e) şimdiye kadar olduğu gibi, bütün işlerinde başarılar dilerim' cümlesi, Meclis'e devlet reisi sıfatıyla son sözü olmuştur.
Ankara'ya gitmekten ümit kesilince dudaklarını bükerek ‘Bu zayıf halimle Ankara'ya gitmekte bir fayda görmüyorum. Gidersem hiç kimsenin yardımı olmadan hiç olmazsa otomobile kadar yürüyebilmeli, arkadaşlarımla selamlaşabilmeliyim. Bunları yapamayacağımı anlıyorum' demişti.
Cumhuriyet Bayramı gecesi Boğaz vapurlarından birini tutan gençler Dolmabahçe sarayının rıhtımına yaklaşmışlar, haykırışıyorlardı. Atatürk kesik kesik konuşarak pencereye gitmek istediğini anlattı. Kollarına girdiler. Pencere kenarındaki koltuğa oturdu. Vapurda bir kıyamettir koptu. Gençler hep bir ağızdan Dağ Başını Duman Almış marşını söylüyorlardı. Atatürk mırıldandı: ‘Bu bayramlar ve yarınlar sizindir, güle güle' dedi ve gözyaşları ile ölüm yatağına döndü.
Atatürk bir defa 3 gün süren bir komaya girdi. Kendine geldiği vakit uyumuş olduğunu söylediler. Pek inanmamış, fakat ne olduğunu anlamamıştı. Atatürk'ün bu komadan kurtuluşu bir mucize idi. Pek yakın hekimlerinden biri demişti ki: ‘Size edebi bir şey söylemiyorum, 20. asır tıbbının kudretini bilen bir insan olarak söylüyorum. Ölüm ondan korktu.'
Fakat ikinci ve son komadan uyanamadı. Kıvranmalar, çırpınmalar içinde yanıyordu. Kendini kaybetmeden önce son sözü ‘Saat kaç?' olmuştu. 10 kasım sabahı yüzü gittikçe renk değiştiriyor, hançere (boğaz) hırıltısı artıyordu. Saat 9'u 5 geçe sert bir asker bakışıyla başucundaki hekime doğru döndü, gözlerini açtı, son nefesi idi.
Son hasretlerinden biri iyi olursa bir yaylaya çıkmak, orada serin kaynak suları ve süt içmekti. Rumeli yaylalarındaki koyun sürülerinin çan sesleri kulağında, bu vatan ve millet kurtarıcısı, bir gurbet ve sıla acısı içinde idi.’’
Mustafa Kemal Atatürk'e bu ölüm yıldönümünde de Allah'tan rahmet diliyorum. Yaptığı her şey için teşekkür ediyorum. Ne yediyse, ne içtiyse, hepsi helal olsun. Nur içinde yatsın.