Oluşturulma Tarihi: Eylül 27, 2008 00:00
1596’da Haçova meydan muharebesinde, Avusturya askerleri Padişah’ın otağına kadar geldi. Karargáhtaki seyis, aşçı, deveci, katırcılar denilen hademe grubu odun, balta, kazma, kürek, şiş ve kepçe ile Avusturyalılara saldırarak savaşı tersine çevirdi.
1595’te ölen Sultan 3. Murad’ın yerine 3. Mehmed tahta geçmişti. Yeni Padişah tahta geçişinin üzerinden çok zaman geçmeden, büyük bir yenilgi haberiyle sarsıldı. 70 bin kişilik büyük bir Avusturya ordusu, Mehmed Paşa komutasındaki Estergon Kalesi’ni ele geçirmişti. Vezirleri Padişah’a dedesi Kanuni Sultan Süleyman gibi sefere çıkması gerektiğini söylüyorlardı. Devrin en önemli ulemalarından ve kendi hocası olan Hoca Saadettin Efendi’nin de teşvikiyle, uzun bir aradan sonra Padişah, ordunun başında 25 Haziran 1596’da İstanbul’dan hareket etti. Ordu, 12 Ekim’de Eğri Kalesi’ni fethetti. İki ordu da, 22 Ekim 1596’da Haçova sahrasında karşı karşıya geldi.
Ben İstanbul’a dönsem
Ordunun konakladığı yerde Padişah, garip bir arzusunu, bir tezkere ile veziriazam Damad İbrahim Paşa’ya bildirmişti. Padişah 3. Mehmed, tezkeresinde atalarının yüksek şanına yakışmayacak bir dilekte bulunmuş ve "Sen ki lalamsın, bunda muharebe için serdar idüp, ben buradan İstanbul’a dönsem olmaz mı?" demişti. Veziriazam bu sözleri okuyunca, deliye dönmüş ve derhal reis efendiye, Padişah’a olumsuz bir yanıt yazdırmaya başlamıştı. Bu sırada bir adam gelerek Padişah’ın kendisini beklediğini bildirmiş, Veziriazam, reis efendi ile birlikte Padişah’ın çadırına gitmişti. Vezir, Padişah’ın çadırının girişinde kapı ağası Gazanfer Ağa’ya rastlamış, kısa bir konuşmadan sonra birlikte çadıra girmişler, Padişah garip arzusundan ya vezirin konuşması ya da kendi isteğiyle vazgeçmişti.
Avusturya ordusu 100 ila 120 bin askerden oluşuyordu. Osmanlı ordusu da 50 bin kapıkulu, 60 bin eyalet askeri ve tatar atlısı ile 110 bin kişi kadardı. İki gün süren Haçova muharebesinin birinci gününde, Ciğalazáde Sinan Paşa’nın kuvvetleri, Avusturyalıları birliklerini püskürtmüş ve düşmana ağır kayıplar verdirmişti.
İkinci gün ise Avusturya birliklerinin şiddetli hücumu karşısında, Osmanlı ordusunun sağ tarafı çökmüştü. Harbe bizzat katılan tarihçi Peçevi’nin anlattığına göre, ordunun hazinesini muhafaza eden sipahi ve yeniçeriler de mağlup olmuş, düşman, hazine sandıkları üzerine çıkarak, bayraklarını sandıklarının üzerine dikip, sevinçten dans etmeye başlamıştı.
Düşman askeri, hazine sandıklarına bayrak dikecek kadar otağ-ı hümáyuna yaklaşınca padişah Üçüncü Mehmed’in hayret ve endişesi iyice artmıştı. O sırada yanında bulunan hocası Sadeddin Efendi’ye, "Efendi, şimdiden sonra çáre ve tedbir nedir?" diye sormuştu. Metanetini muhafaza eden Hoca Sadeddin Efendi, "Padişahım, lázım olan yerinizde sabit ve kararlı durmaktır; cengin háli budur" diyerek Padişah’ı sakinleştirmişti. Ancak bazı düşman askerleri padişahın otağına kadar gelmiş, burada Padişah’ı koruma derdine düşen Enderun ağaları tarafından öldürülmüştü. Savaş, bu derece aleyhte gelişirken, harp talihi beklenmedik bir şekilde Türklerin lehine dönmüştü. Osmanlı karargáhındaki atoğlanı yáni seyis, aşçı, deveci, katırcı ve karakullukçu denilen hademe grubu, yağmaya dalan düşman askerlerine karşı kepçe, çadır kazması, balta, odun yarması, lobut ve odunlarla hücuma kalkarak, önlerine geleni tepelemeye koyuldular ve "Káfir kaçtı!" diye bağırmaya başladılar. Bu sesin etkisiyle düşman askerleri paniğe kapıldı, öncü kumandanı Ciğalazáde Sinan Paşa gizlendiği pusudan çıkarak süvarileriyle düşmanın arkasını sardı. Bataklıklara sürülen düşman askerlerinden 50 bini kılıçtan geçirildi.