Güncelleme Tarihi:
Gece sabaha karşı, Nişantaşı’ndaki apartman dairelerinden birinin çalışma odası... Genç kadın bilgisayarının başına oturmuş, klavyesinin tuşlarını telaşlı vuruşlarla dövüyor. Bu arada kocası yandaki yatak odasında mışıl mışıl uyuyor. Gülse Birsel’in her hafta neredeyse iki-üç gecesi 21:00-05:00 arası böyle geçiyor işte... Senaryonun bitmesiyle yeni bir koşturma daha başlıyor Birsel için: Çekim süreci. Elmadağ’daki plato haftanın üç günü Birsel’in evi haline geliyor.
Bu temponun ne kadar devam edeceğinden kendisi de emin değil, "Avrupa Yakası"nı bitirmeye kıyamadıkları bir gerçek. "Artık reyting’i de çok umursamıyorum. Herkes o kadar çok seviyor ki diziyi... Gittiği yere kadar gidecek" diyor. "Bir senaryo ekibi kursanız" önerisine de sıcak bakmıyor Birsel: "Mizah çok kişisel bir şey. İyisiyle, kötüsüyle iş benim elimden çıksın; tüm sorumluluğunu ben üstleneyim istiyorum."
Çekirdek ailenin kızı
Malum, Avrupa Yakası’nda Birsel oldukça renkli bir ailenin kızı Aslı’yı canlandırıyor. Peki bu özlem duyduğu bir ortam mı? "Çekirdek bir aile bizimki. Bir ablam ve ağabeyim var. Sütçüoğlu ailesine pek de benzemiyoruz. Kuzenler, iki kardeşin çatışması filan yoktu benim hayatımda. Ama komediye çok önem veren bir ortamda büyüdüm, sözlerinin ardından küçükken de şov yapmayı çok seven bir çocuk olduğunu anlatıyor Birsel.
Yani çocukluğundan beri oyunculuk yapmak isteyen; lisede tiyatro kollarında ödüller alan; konservatuvara gitmek için yanıp tutuşan Gülse Birsel, eğer Boğaziçili olma hevesine kendini kaptırmasaymış, onu 15 yıldır tiyatro sahnesinde izliyor olabilirmişiz. New York’ta Columbia Üniversitesi’nde yaptığı sinema master’ı ile yarım kalan hayalinin ucundan tutan Birsel, gazetecilik yapmaya başlayarak bir yandan kalemini geliştirmiş; bir yandan da ona ün kazandıran "Avrupa Yakası"nın temellerini atmış.
Gülse Birsel’in özel hayatı hakkında çok az şey biliyoruz. Murat Birsel’le sekiz yıldır evli olduğunu... Bir dönem dergicilik yaptığını... Hepsi bu: "Televizyon şovları için de iyi malzeme veren biri değilim. Espriler yapan, sürekli kendimi anlatan bir konuk olamam. Belki bu nedenle hakkımda çok fazla şey bilmiyor insanlar. Ama özel olarak saklama gibi bir çabam yok. Çünkü saklanacak bir hayatım yok."
Senaryoyu evde yazdığı için kendini yarı zamanlı ev hanımı olarak nitelendiriyor Birsel. Tüm gün evde olmasını bir avantaj olarak görüyor. Geceleri o çalışırken uyuyan kocasının gönlünü de akşam yemeklerinde buluşarak, yemek sonrası birlikte vakit geçirerek alıyor. "Ben normal bir işte çalışıyor olsam her gece 20:00’de geleceğim eve... Yorgunluktan muhabbet etmeye bile fırsatımız olmayacak. Murat da kendine çok yeten biridir. Gazeteci olduğu için pek çok konuda benzer düşünüyoruz. Onun da yemek sonrasında okuyacağı bir takım şeyler oluyor. Tam o kendi işlerine koyulmuşken ben de 22:00’den sonra yazmaya başlıyorum" diyor.
Acaba çocuk sahibi olmak için de mi vakit yok? Yoksa herkesin çocuğu olmak zorunda değil fikrinde mi? "İkincisi" diyor: "Kararım çocuk sahibi olmamak. Anne olmaya çok uygun biri değilim. Babam da ’Evládım sen çocuk yapma. Karakterine uygun değil. Altından kalkamazsın’ diyor. Ona kulak veriyorum..."
Boru ile nasıl hamur açılır
Tüm New York’u kar kapladığı bir günde ev arkadaşım Ayşe’yle canımız mantı istedi. Annemi aradık, nasıl yapılacağını öğrendik. Hamuru yoğurduk ama oklavamız yoktu. ’Belki bir İtalyan restoranından ödünç alırız’ dedik ama ne gezer. En sonunda kağıt havluluk alıp ortasındaki boruyla açtık mantının hamurunu. Ama açtık. Tanıdığımız Türkleri de o gün mantı ziyafetine çağırdık.