Güncelleme Tarihi:
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), askıya çıkardığı müfredat taslağı tartışmaları devam ediyor. Sadeleştirilen müfredatta evrim teorisinin yer almaması, Atatürk ile ilgili konuların daraltılması çok konuşuldu. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, “Bizim ne Atatürk’ten uzaklaşma ne de böyle bir değerlendirmeyi hak edecek bir çalışmamız var” dedi. MEB Müsteşarı Yusuf Tekin, evrim teorisinin çıkarılmasıyla ilgili “Bilimsel anlamda binlerce teori var. Daha önce evrim teorisinin hangi gerekçelerle müfredata alındığını bilmiyorum. Onun olduğu bölümü çıkardık” diye konuştu. Askıda olan taslakla ilgili uzmanlardan, öğretmenlerden 10 Şubat’a kadar öneriler alınmaya devam edilecek. En çok konuşulan ders taslaklarını alanında uzman isimler Hürriyet için değerlendirdi.
EVRİM OLMADAN ÖĞRETMENLER DERSİ ANLATAMAZ
Prof. Dr. Mustafa Sözen (Bülent Ecevit Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi): Bu henüz taslak, umarım düzeltilir. MEB’e sunmak için ayrıntılı bir rapor hazırlamayı düşünüyorum. Biyoloji bir bilim dalı. Üniteler de dünyada tüm biyoloji kitaplarında aşağı yukarı aynı olur. Dünyada evrim teorisini okutmayan bir ülke yoktur. Suriye’de, Ürdün’de de olduğunu biliyorum. Çünkü evrim, biyolojinin en temel teorilerinden. Biyoloji canlılar bilimi demek. Canlıları altı alem altında inceliyoruz. Taslakta bunlara yer verilmiş ancak onları açıklarken, dünya üzerinde ortaya çıkıp günümüze kadar çeşitlenmesini ve aralarındaki bağlantıyı da anlatmak zorundasınız. Evrim teorisini, ona atıf yapan tüm konuları çıkardığınızda elinizde sadece biyolojinin posası kalır. Ders işlenemez hale gelir. Üniversitede genel biyoloji dersi veriyorum, alanım evrim. Kendimi hayal bile edemiyorum. Öğretmen evrime her vurgu yaptığında müfredatta olmayan konuyu anlattı gibi bir sıkıntı yaşayacak. Öğrenci, veli şikayet edebilecek. Ama canlıların çeşitliliğini evriminden bahsetmeden nasıl işleyecek? Canlıların sınıflandırılması evrimsel özelliklerine, akrabalıklarına göre yapılır. Konuyu işlerken diyeceksiniz ki “İnsanın ait olduğu takım, primatlardır”. Maymunlar da bu takımdan. Öğrenci “Neden aynı takımda?” diye sorduğunda evrimsel bağlantılarını anlatmadan cevap vermeniz mümkün değil. MEB ile ilgili temel sıkıntı, bununla alakalı hiçbir gerekçe ortaya koymaması. Bunu anlamak mümkün değil. “Teori olduğu için evrim çıkarıldı” diyorsanız o zaman kitaplardaki tüm teorileri çıkarmak gerekir. Einstein’ın izafiyet teorisini müfredattan çıkardık mı diyeceksiniz? Bu mutlaka düzeltilmeli. “Biyoloji müfredatında bir tek ünite kalacak, hangisi olsun?” deseler tereddüt etmeden evrim, derim. Onun üzerinden bütün biyolojiyi anlatabilirsiniz, evrimsiz biyoloji anlatamazsınız.
USUL BU KADAR EKSİKKEN İÇERİK KONUŞMAK ZOR
Prof. Dr. Betül Tanbay (Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümü Öğretim Üyesi): “Matematiğin tarihsel süreçte insanoğlunun bir birikimi olarak geliştiği ve kendine özgü dilinin anlaşılmasının insanlığın bir gereği olduğu unutulmamalı”, “Matematik dersi kapsamında öğretilen konuların gerekliliği bireyin kendi kişisel değerleriyle yakından ilişkilidir. Bu değerlerden bazıları Adalet/adil olma, Bilimsellik, Esneklik, Estetik, Eşitlik, Hoşgörü, İşbirliği, Öz kontrol, Özgürlük, Özgüven, Özsaygı, Paylaşma, Sabır, Saygı, Sorumluluk ve Tasarruftur.” Bu alıntılar, ‘MEB Matematik Dersi Öğretim Programı Taslağı’ndan ve katılmamak mümkün değil. Maalesef bunların altını dolduran bir devam bulamıyoruz. Bir eğitim reformu, ilgili kurumların gerçek katılımı sağlanmadan yapılamaz. Bakanlığımız, usül olarak teknolojiyi iyi kullanmış ve taslağı ulaşılır kılmış. Fakat mesele kendi bildiğini hazırlayıp, bir çeşit onaya sunmak değil. Taslakta maalesef hazırlık aşamasında hangi paydaşlardan fikir alındığı yok. 10 liralık banknotumuzda resmi olan Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’ın kurduğu Türk Matematik Derneği, Cumhurbaşkanlığı’nın talebi üzerine 2012’den beri hazırladığı ve MEB dahil tüm ilgili kurumlarla paylaştığı raporunda eğitim konusunda katkı yapmaya hazır olduğunu bildirmişti. Ne yazık ki, görüşümüz alınmadı. Benzer şekilde birçok matematik eğitim ve araştırma uzmanının görüşüne başvurulmadı. Demek ki, taslağın başında okuduğumuz ‘işbirliği’ ilkesine hazırlayanlar uymadı. Ne yazık ki, usülün bu kadar eksik olduğu bir durumda, ‘esas’ yani içerik konusuna girmek zor.
Kısacası, taslağın hazırlanışı da felsefesi de sorunlu. Matematik dersinin en temel hedefinin soru sordurmak ve analitik düşünce yapısını geliştirmek olması gerekirken, en temel matematik dalı olan ‘analiz’ kelimesinin taslakta geçmemesi ve ‘türev’ konusunun ‘Sayılar ve Cebir’ başlığı altında yapılmasını usüldeki eksiğin esasta ciddi bir hataya dönüşümüne örnek olarak verebilirim.
ÖĞRENCİLERİN EZBERE YÖNELMESİ KAÇINILMAZ
Prof. Dr. Betül Çotuksöken (Maltepe Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi): Bir felsefe öğretim programında öncelikle felsefeye ilişkin tanıtıcı bilgi olmalı; onun bir düşünme ve bilme bağlamı olarak öteki bilgiler arasındaki konumu açıkça verilmeli. Bilgiyle bilgi olmayanın ne olduğu üzerinde durulmalı. Bu açılımı sağlayacak olan da kavram, sorun ve soru ağları. Öğretim programı yapısı gereği, eleştirel ve özenli düşünmeyi içermeli. Bir alanın bilgi bağlamlarını, öğrenenleri etkin kılarak vermenin yollarını aramalı. 84 sayfalık mevcut müfredatta 8 ünite var; ‘felsefeyle tanışma’yı önceleyen birinciden sonra ‘bilgi’, ‘varlık’, ‘ahlak’, ‘sanat’, ‘din’, ‘siyaset’, ‘bilim’ bağlamındaki felsefe sorunlarını ele alıyor. Taslak ise radikal bir değişiklikle, tümüyle felsefe tarihi eksenli. 16 sayfalık program, ‘İlk Çağ Felsefesi’, ‘Orta Çağ Felsefesi’, ‘Rönesans ve 17’nci yüzyıl Felsefesi’, ‘18’inci yüzyıl Aydınlanma Felsefesi’ ve ‘Çağdaş Felsefe’ ünitelerinden oluşuyor, 19’uncu yüzyıla yer verilmemiş. Felsefenin nasıl bir düşünme ve bilme yolu olduğuna dair hiç belirleme yok. Öğrencinin alanla tanışmasını; felsefe bilgisi ile öyle olmayanı ayırt etmesini sağlayacak, ona özgü araştırma çerçevelerini gösterecek ipucu bulunmuyor. Böyle bir programla, felsefe dersinden verim alınabilmesi zor. Biliyoruz ki, ‘felsefe tarihi’ ad tamlamasındaki ağırlık ‘tarih’te değil, ‘felsefe’dedir. Taslaktaki eksik bu. Bağlantıların yeterince kurulmadığı, ipuçlarının tutarlılıkla verilmediği böyle bir taslakta, öğrencinin eleştirel ve özenli düşünmeyi bırakıp, ezbere yönelmesi kaçınılmaz. Augustinus yerine Augistunus, Kuhn yerine Khun gibi filozof adlarının yanlış yazılması da dikkat çekici. 1924’ten 2016’ya kadar birçok ‘Felsefe Öğretim Programı’ hazırlandı. Özellikle 1976’daki büyük tartışma yarattı. Bu konuda araştırmacıların çok ayrıntılı çalıştığı biliniyor. Program hazırlanırken bunlara bakılması, eleştirilerin dikkate alınması çok önemli. Özellikle Türkiye Felsefe Kurumu’nun yayımladığı Çocuklar İçin Felsefe Eğitimi kitabı iyi başvuru kaynağı.
GÜNCEL KAYGILARLA DÜN KURGULANMAMALI
Prof. Dr. Zafer Toprak (Koç Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi): Güncelleme çalışmalarını olumlu buluyorum. Ancak Türkiye’de tarih eğitiminde misyoner bir yaklaşım söz konusu. Herkes kendinden öncekileri görmezden geliyor ve ‘romantik’ bir anlayışla hareket ediyor. Tarih, geçmişin sorunlarının çözümünde bir deva olarak görülüyor. Bu da bizi dünya gerçeklerinden koparıyor. Güncel kaygılarla dün kurgulanmamalı. Pedagojik bir yaklaşımla müfredat yazılmalı. Bugünkü siyasal anlayışlar tarih eğitiminin nasıl verileceğini belirlememeli. Eleştirel bir perspektif getirilmeli. Yeni müfredatta Cumhuriyet tarihine yeterince yer verilmiyor. İsmet İnönü, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çok önemli bir isim. Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’ndan uzak tuttu. Çok partili döneme geçişte önemli rol oynadı. Eğer ona yer vermez, bugünkü siyasal kaygılarla müfredat dışında bırakırsak, tarihimizi kendi başımıza inşa etmiş oluruz. Bu da bizi ortak tarih anlayışından uzaklaştırır. Bu anlayış bir kenara bırakılmalı. Tarih eğitiminde istikrarlı bir yaklaşım ortaya konulmalı. Yakın tarihe yer verilmesi, güncellik kazanması olumlu. Ancak bunun nasıl ele alındığı iyi incelenmeli, güncel siyasi kaygılarla, mevcut iktidar-muhalefet ilişkileri dikkate alınarak yapılmamalı. Ayrıca dünyadaki gelişmeler de atlanmamalı, yakın tarih anlatılırken dikkate alınmalı.
MÜFREDAT TASLAĞINDA STEM DEĞİL, ADIMI VAR
Yrd. Doç. Dr. Bekir Yıldırım (Muş Alparslan Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği Öğretim Üyesi): Doktoramı STEM (fen, teknoloji, mühendislik, matematik) üzerine yaptım, üniversitede bu konuda dersler veriyorum. Aslında söylendiği gibi taslaktaki bir STEM entegrasyonu değil, sadece küçük bir adım. Ancak STEM’e giden yol için önemli. Mühendislik tüm alanlara yayılmış. Çocuklarda mühendisliğin sadece erkeklere yönelik olduğu algısı var. İlköğretimden başlayarak bunun önüne geçilmesi hedeflenmiş. Astronominin eklenmesi için de ciddi adım atılmış. Astronomi, STEM’in dönüm noktalarından. Mühendislikle yapılan uygulamalar STEM algılandığı için çoğunluk “STEM entegrasyonu var” dedi. Ancak örneğin bununla ilgili matematikte kazanım verilmemiş. Sadece mühendislikle, fenle ilgili kazanımlar var. STEM eğitimi artık kaçınılmaz. Seçmeli derslerden birinin ismi değişebilir. Disiplinlerarası çalışma yapacaksak fende matematikle ilgili kazanımlar da olmalı. Öğretmenlerin taslağı nasıl uygulayacakları bir sıkıntı. Fen ve mühendislik kısmında 8’inci sınıfa kadar kazanımlar daha spesifik sunulabilirdi. Bu en azından öğretmenlerin kafasındaki karışıklığı ortadan kaldırırdı. Şu an, “Biz hangi uygulamayı yapacağız?” diyorlar.