Bugün ayrılıyorlar. Anne, Dakar’a taşınıyor. Evden ilk çıkan o olacak. Birkaç gün sonra evin oğlu Londra’ya uçacak. Onun ardından evin kızı toplayacak valizini; rotası Paris. Evin 20 yıllık emektarı, en son babayı uğurlayacak, Rabat’a. Sonra da yanına evin kedisini alıp, doğru Dakar’a annenin yanına gidecek. İki buçuk ay sonraki kavuşmaya kadar. Bu ilk ayrılık değil, son da olmayacak. Bardağa dolu tarafından bakmayı öğrendikleri için eskisi kadar hüzün yok artık ayrılıklarında. Zira onlar için her ayrılığın sonunda kavuşma var.
Anne, Türkiye’nin Afrika’ya atadığı ilk kadın büyükelçi; Aslıgül Üğdül. Türkiye’yi Senegal’in yanı sıra Gine, Gine Bissau, Fildişi Sahilleri, Cape Verde, Burkina Faso ve Gambiya’da temsil edecek. Baba, Fas Büyükelçisi Tunç Üğdül. Fas’ın yanı sıra Moritanya’ya da akredite. Karı-koca, sekiz ülke ile Türkiye’nin ilişkilerden sorumlular. Diplomasi kulislerindeki söylencenin eksiği yok; fazlası var: “Batı Afrika Üğdül’lere emanet.”
26 yıllık evliler. Bunun 11 yılını ayrı geçirmişler. Üç yıl önce evin küçük çocuğu Cem de kendi yolunu çizince dört bir yana dağılmış Üğdül Ailesi. Cem, Londra’da işletme lisansı üzerine enerji yüksek lisansı yapıyor. Meriç, Paris’te mimarlık alanında uzmanlaşıyor.
HER AYRILIK KALP AĞRISI
ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nün yüksek şeref dereceli mezunu Aslıgül İslimyeli ile diplomat olmayı 12 yaşında kafasına koyan Tunç Üğdül’ün yolu Dışişleri Bakanlığı koridorlarında 28 yıl önce kesişiyor. Kültürel İlişkiler Dairesi’nde görev yapan genç diplomatların arkadaşlık ilişkisi, Tunç Üğdül, Paris’e 3. Katip olarak atanırken artık romantik bir sapağa giriyor: “Yıl 1983. ASALA’nın Türk diplomatlarına saldırılarının olduğu dönem. Yedi diplomatı şehit vermiştik Fransa’da. Annem tayinimi duyunca hüngür hüngür ağladı. Paris’e yalnız gittim. Bir yıl yalnızdım.” Romantik evlenme teklifini ise Aslıgülgül Hanım anlatıyor: “NATO’nun tanıtımı için Brüksel’e gittiğimde bir hafta sonu Paris’e de uğradım. Champs Elysees’de bir lokantada aldım evlenme teklifini. Tunç, Türkiye’ye döndüğünde evlendik. Bir hafta Kıbrıs’ta balayı yaptık. Sonra o, Paris’e döndü. Ben burada kaldım. Tayin bekliyordum. UNESCO’ya çıktı. 2.5 ay sonra Paris’te buluştuk.”
İki yıl sonra Tunç Üğdül’ün görev süresi, dolduğunda Aslıgül Üğdül de zamanı gelmediği halde tayin istiyor. Tunç Filibe’ye, Aslıgül Selanik’e... “Kuş uçuşu 300 kilometre ama yıl 1986-1988. Bulgaristan komünist yönetim altında. Soydaşlarımızı eritme kampanyası var. İsimler değiştiriliyor, camiler kapatılıyor, Türkçe konuşmak bile yasak. Yunanistan ile de sorunlu bir dönem. Yolculuk yapmak benim açımdan daha zahmetli. Arabam yok. Otobüsle Sofya’ya gidiyorum. Tunç beni oradan alıyor. Karayoluyla 10-11 saat. Çünkü Bulgarlar tek bir yola izin veriyor. İki ayda bir görüşebiliyorduk. Her ayrılık bir kalp ağrısı. Suna’yı (kansere yenik düşen Büyükelçi Suna Ilıcak) kaybettikten sonra o kalp ağrısına yeni bir şey eklendi. Birbirimize doyamadan bu hayat bitecekmiş gibi. Ama hayat başka sorumluluklar yüklüyor insanın sırtına. Hiçbir zaman istifayı düşünmedim. “
ÇOCUK DEĞİŞ TOKUŞUİlk çocukları Meriç, ismini Selanik-Filibe hattından alıyor. Aslıgül, iki yıllık görev süresindeki en uzun kavuşmayı doğum izninde yakalıyor. Anne-kız doğum sonrası tam bir aylarını babanın yanında geçiriyor. Filibe dönüşü kâh anneanne geliyor bakmaya, kâh konsolosluktaki kavaslar.
Atatürk’ün altında oturduğu nar ağacı Meriç’in oyun alanı oluyor. Asıl kavuşma, Meriç dokuz aylıkken merkez görev için Türkiye’ye döndüklerinde yaşanıyor. Meriç bir buçuk yaşındayken Cem katılıyor aileye. Ve bir yardımcı kaçınılmaz oluyor. 20 yıldır birlikte yaşadıkları Elif’le tanışma, o döneme rastlıyor. Elif de çakılıp kalıyor aileye.
Merkez görev süresi dolunca, ver elini Brüksel. Tunç Üğdül Avrupa Birliği nezdindeki Daimi Temsilciliğe atanırken, Bakanlık Aslıgül Üğdül’ü Avrupa Yüksek Teknoloji Ajansı’nda uluslararası memurluğa aday gösteriyor. O dönemin yönetmeliğince karı-koca diplomatlara tanınan yurtdışında sadece dört yıl birlikte olma hakkını orada kullanıyorlar. Aslıgül Üğdül, üç yıllık görev süresi dolunca 40 kilometre uzaklıktaki Anvers’a konsolos oluyor. Her gün Hollanda’ya giden tırların arasında gidip geliyor mesaiye. İki yıl daha merkezde görev yaptıktan sonra da yeni ayrılık gelip çatıyor: “Artık bir arada olamayacağımızın farkındayız. İnşallah birbirimize yakın yerlere tayin oluruz derken ben BM nezdindeki Daimi Temsilciliğimize atandım, New York’a. Aslıgül da Montreal’de Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü nezdindeki Daimi Temsilciliğimize. Evden eve arabayla 6-7 saat.”
Anne alıyor lafı, “Bazen ortada, Lake George kasabasında buluşur çocukları değiş tokuş ederdik. Birlikte günü geçirirdik. Çok sonra fark ettik; buluştuğumuz lokantanın ismi ‘The Meeting Point’miş (Buluşma Noktası).” Ankara’ya geri dönüş uzun soluklu oluyor. Tunç Üğdül uzmanlaştığı Balkan Dairesi’ne iki buçuk yıl başkanlık ediyor. Sonra da BM’de kazandığı deneyimle Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Siyasi Kuruluşlar Genel Müdür Yardımcılığı’na terfi ediyor. Aslıgül Üğdül ise iki yıl Tanıtma Dairesi Başkanlığı, ardından AB Genel Sekreterliği Siyasi İşler Daire Başkanlığı yapıyor. “Çocukların liseyi bitirme dönemine denk düştü. Tam şekillendikleri dönem, Türk kültürüne, buradaki gelişmelere açık, istikrarlı eğitim aldılar, ayaklarını sağlam yere bastılar. Ancak aldıkları eğitim buradaki sınav sistemi için uygun değildi. Lisans için yurtdışına yönelmemiz ondan. Yoksa iki çocuğu dışarıda okutmak kolay değil.”
Beş buçuk yılın sonunda anne Cenevre’ye uçuyor. BM Daimi Temsilciliği’ne. Altı ay sonra Meriç, iç mimarlık okuyacağı Paris’e gidiyor. Meriç’e küçük bir ev kuruluyor.
Baba, emeklerinin sonucunu 50. doğum gününde alıyor. Bratislava’ya Büyükelçi oluyor ve artık ev taşıma dönemi bitiyor. Kendine ait özel eşyalarıyla Bratislava’ya uçuyor. Cem, liseyi bitirir bitirmez Londra’da alıyor soluğu. Aradan üç yıl daha geçiyor. Anne, hedefine geçen nisan ayında ulaşıyor.
Haber, Bratislava’dan Fas Büyükelçiliği’ne tayin olan eşini yerleştirmeye gittiğinde, geliyor.
DAVUTOĞLU’NUN MÜJDESİ
Telefonun diğer ucundaki Dışişleri Bakanı Davutoğlu “Şu an neredesiniz” dediğinde, “Rabat’ta Tunç’un evini yerleştiriyorum” diye cevap veriyor. Davutoğlu, “İşte biz de bunu düşündük. Siz daha yakın olun diye sizi Dakar’a uygun gördük. diyor. Türkiye’nin Rabat sefiresi, Dakar’a sefir oluyor. Eşyalar depoya kilitleniyor. Çocukların 15 yıldır düzenli olarak yaz tatilini geçirdiği Bodrum Gündoğan’daki yazlık, mutlu bir kavuşmaya daha tanıklık ediyor.
HER ŞEYDEN 2 TANE VAR“New York ve Montreal’den iki evi alıp Ankara’ya getirmek zor oldu tabii. Düşünsenize, evde her şeyden iki tane. İki ütü, iki buzdolabı, iki televizyon. Beş kişilik aile. Benim evimde de beş yatak, Aslıgül’ün evinde de. Gelen giden anne-baba, akrabayı düşünün. Evin alt yapısı ona göre kuruluyor. Mecburen birazını dağıtıyor, birazını yok pahasına satıyorsunuz. Aslıgül’ü Cenevre’deki eve yerleştirmek ve araba almak için Ankara’daki dairemizi sattık. O, arabayı yarı fiyatına satıp döndü. Aslında birçok ülkede olduğu gibi devletimizin lojmanları olabilse, bu paralar boşa gitmeyecek.”
ÇOCUKLARIN BİZDEN NEFRET ETTİĞİ OLDUAyrılıp kavuşmalardan en çok çocuklar etkileniyor. Sohbetin bir bölümü şu diyalogla devam ediyor:
Anne: Çocuklar için her ayrılık sorun oldu. Çok ağlarlardı. “Nefret ediyoruz sizden ve mesleğinizden” lafını çok duyduk.
Meriç: Nefret ederdim çünkü arkadaşlarımı okuldan hep anneleri alırdı. Annemin ya da babamın beni okuldan aldığı gün benim için çok özel bir gündü.
Anne: Evet, çocukların birçok şeyini kaçırdık. Fransız okulunda okuduğu için Meriç’in mezuniyet töreni olmadı. Ama Cem’in lise mezuniyetini kaçırmak en büyük vicdan azabımız.
Cem: Ben hiç kaçırma olarak bakmadım ona. En çok Montreal dönüşü üzülmüştüm. Çok güzel arkadaşlıklar edinmiştim. Düzen değiştirmek zor. Her yerde bir hayat bırakıyorsunuz. 16 yaşından sonra işin keyfine varmaya başladım. Şimdi hayatımda gitmeyeceğim kıtaya, hatta o kıtada iki ülkeye gitme şansım var. Ve dünyanın dört bir yanında arkadaşlarım...
BİR EV, BİR ARABA GURUR VE HATIRALAR Fas Büyükelçisi Tunç Üğdül, Türk diplomatlığının zorluklarını şöyle anlatıyor: “Türk diplomatı eğer ailesinden özel bir geliri yoksa para sahibi olamaz. Özellikle çocuklarını okulu olmayan ülkeler dışında okutma zorunluluğu aile bütçelerini çok zorlar. 40 yıllık kariyer sonunda genelde bir ev, bir araba, görev yapılan çeşitli ülkelerden alınmış aksesuvar ve eşya ile Türkiye’yi yurtdışında temsil etmiş olmanın gururu ve hatıraları kalır. Farklı coğrafyalarda, farklı koşullarda yeniden düzen kurulmasının güçlükleri, özellikle çocukların yeni okullarına, yeni çevrelerine ve hayatlarına uyum çabaları dışarıdan pek bilinmez. Mesleğin temsile dönük vitrinidir dikkati çeken. Ancak kendinizi, bilgi ve birikiminizi geliştirmezseniz yerinizde sayarsınız. Şunu da vurgulamak lazım; bugün Türk diplomatlarının kendilerini geliştirmişlik düzeyi ortalamanın çok üzerindedir. Bu arada Türk diplomatlarının profili de değişti. Asker-bürokrat çocuklarının yerini çiftçi, işçi çocuğundan, yüksek bürokrat ve işadamı çocuğuna, toplumun hemen her kesiminden insanlar aldı. Sorumluluk ve özveri gerektiren zevkli meslektir diplomatlık. Savaş, yokluk, kıtlık ortamlarında, terör tehdidi altında geçer bazen. Ben Paris’te hem çelik yelek kullandım hem silah taşımak zorunda kaldım. Kimi arkadaşlarımız Irak, Afganistan gibi bölgelerde ciddi bombardıman altında, kurşun yiyerek yaşıyorlar.”
EVİN MALİYE BAKANI ANNEEvde kimin ne zaman tatile çıkacağından, hangi faturanın ne zaman ödeneceğine kadar her şey annenin ajandasında. Ayrı olduklarında her gün Skype’den görüntülü olarak konuşuyorlar. Senegal heyecanı içindeki Aslıgül Üğdül: “Hiç bilmediğiniz bir kıta, insanı endişelendiriyor ama cazip de aynı zamanda” diyor.
DİĞER ÖRNEKLERDışişleri Bakanlığı’nda Üğdül çifti tek değil. Feridun-Ayşe Sinirlioğlu, Zergün-Selah Korutürk, Ayşe-Aydın Sezgin, Ayşe Kemal Asya ilk başta sayılabileceklerden. 19 kadın büyükelçinin görev yaptığı bakanlıkta idari memur ve haberleşmecilerle birlikte 135 çift var.