Güncelleme Tarihi:
HEPSİ ÇÖPE GİTTİ
2014’deki yüzde 2.9’luk büyüme ile Türkiye’nin son 10 yılındaki ortalama büyümesi yüzde 4.3 oldu. Oysa 1961-2005 arası uzun vadeli büyüme oranı yüzde 4.6 idi. Gerek ekim ayında ilan edilen Orta Vadeli Program’da, gerekse Kasım 2014’de Başbakan Davutoğlu tarafından açıklanan dönüşüm programlarında telaffuz edilen milli gelir hedefleri, en baştan matematiği ile ‘arızalı’ durumdaydı. Temel felsefesi ‘enflasyonla şişmiş cari milli gelirin hiç artmayacak bir döviz kuruna bölünmesine’ dayanan bu milli gelir tahminlerinin hepsi şimdiden çöpe gitti. 2023 için 2 trilyon dolarlık GSYH hedefi 2011’de konulmuştu. Kasım’da da, 2014 sonunda 810, 2015’te 850, 2016’da 907, 2017’de 971 milyar dolar, 2018’de ise 1.3 milyar dolar ilan edilmişti. 2014 sonundaki 800 milyar dolara gerilemiş GSYH ile elimizde şöyle bir matematik kaldı; Türkiye, 2 trilyon dolarlık GSYH hedefi için 2023’e kadar 9 yılda dolar bazlı milli gelirini 2 buçuk kat büyütmek zorunda.
PEKİ MİLLİ GELİR
Son 3 yılda ortalama yıllık yüzde 3’lük büyüme ivmesine düşen ekonomimiz için bu, ancak şöyle imkânsız bir iktisadi matematikle mümkün; 9 yıl boyunca yıllık yüzde 6’lık bir enflasyonla her yıl yüzde 10 büyür de, dolar kuru da her yıl ortalama yüzde 5 artarsa 2013’de 2 trilyon dolarlık ekonomi oluyoruz. Bunun olmayacağı açık. Böylece 25 bin dolarlık milli gelir hedefi de boşa çıkıyor. TÜİK’in 2023 için 84.2 milyon kişi tahmin etiğini hesaba katarsak 25 bin dolar için toplam 2.1 trilyon dolarlık bir gelir, GSYH gerekiyor. Bugün yaptıklarımızı yapmaya devam ederek, reform yapmadan 15 bin doları geçmemiz zor.
YA 500 MİLYAR DOLARLIK İHRACAT?
10 yıl öncesinde 73 milyar dolar seviyesinde olan ihracatımız 2014’ü 157 milyar dolarla bitirdi. Ancak son 3 yıldır, 2011 sonrasında ulaştığı 151-157 milyar dolarlık aralıkta seyretti. Hatta önceki günkü mart verilerine son 12 aylık olarak bakılırsa geçen yılın mart sayılarından gerileme var. İhracatta sorunların su yüzüne çıkmaya başladığı açık. 2023’deki 500 milyar dolara ulaşmak için 3 kattan biraz fazla artış gerekiyor; bu, her yıl düzenli olarak yüzde 15 artırmak demek, mümkün değil. Sorun hedefin gerçekçi olmaması değil; ihracatı artırmak için ne yaptığımızda. İhracatçı örgütlerinin ‘faizi düşür, kuru yukarı it’ formülünün de işlemediğini yaşayarak gördük; 2010-2015 arası dönemde döviz kurundaki art arda yaşanan artışların da öyle ihracatçı örgütlerinin sunduğu gibi ihracatı artırıcı bir etkisinin olmadığı da kayda girmiş oldu. İhracatçının rekabet gücünü budayan TL’nin değer kazanması sorununun ardındaki en temel unsurun maliyet artışları, yani enflasyonun kalıcı biçimde çözülmedikçe ihracat iddialı bir ivme kazanamayacak.
YA YÜZDE 5 İŞSİZLİK?
2005-2014 arasında; işgücü sayısı da, istihdam edilen kişi sayısı da yıllık ortalama yüzde 3’lük bir hızda arttı. Aynı hızlar korunursa istihdam edilen sayısında hedefe erken bile ulaşılır ama işsizlik oranı yüzde 10’larda kalır, pek değişmez. Bu resim, hedef saptarken matematiğine bakılmadığına dair başka iyi bir örnek. Hem işgücüne katılımı yükseltecek, hem istihdamı yükseltecek ama işsizliği de yarıya düşürecek hedefin yegâne sorunu, modelinin olmaması.