Paylaş
Bundan tam 103 yıl önce, Rumi takvimle 31 Mart 1325’te, bugün kullandığımız miladi takvimle 31 Mart 1909’da (13 Nisan) tarihimizin en büyük gerici başkaldırısı olan ‘31 Mart Ayaklanması’ patlak vermişti. Bu tarihsel olaya, gelin yıldönümünü vesile ederek biraz yakından bakalım:
24 Temmuz 1908’de büyük ölçüde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin öncülüğünde gerçekleşen ‘Meşrutiyet Devrimi’ ile, ilk anayasamız olan ‘1876 Kanun-ı Esasisi’, padişah 2’nci Abdülhamid’in mutlak otoritesiyle geçen 31 yıllık koyu baskı döneminin ardından yine yürürlüğe sokulmuş ve İkinci Meşrutiyet ilan edilmişti. ‘Hürriyet’in ilanı’ olarak da adlandırılmış bu yeni dönemle birlikte, yıllar yılı bir köşeye sinmiş tüm muhalefet hareketleri büyük bir dinamizmle ortaya çıkmaya ve rahmetli Tarık Zafer Tunaya Hoca’nın deyişiyle “Türk tarihinde benzeri görülmemiş bir özgürlük sarhoşluğu” tüm Osmanlı yurdunda yaşanmaya başlamıştı.
İhtiyatlı bir tutumla siyasal iktidarı göreceli ve kısıtlı biçimde kullanan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin karşısında, başını liberal ve muhafazakâr çizgideki ‘Ahrar Fırkası’nın çektiği geniş bir ‘hoşnutsuzlar ittifakı’ kısa sürede oluşmuştu. Bu hoşnutsuz muhalefet odakları, el altından dönemin süper gücü İngiltere ile de dirsek teması içindeydi. O arada, sahibi olduğu ‘Volkan’ gazetesinde Derviş Vahdeti adında bir Nakşi, orduya açıktan ayaklanma çağrılarında bulunacak ölçüde işi şirazesinden kaydırır olmuştu.
6 Nisan 1909’da gazeteci Hasan Fehmi Bey’in Galata Köprüsü üzerinde vurularak öldürülmesi, siyasal gerilimi doruk noktasına taşıdı. Artık her kafadan bir ses çıkıyor ve meşruiyet ve yasallık duygusu açıkça göz ardı ediliyordu.
13 Nisan 1909 sabahı, ağırlıkla ‘alaylı’ subay ve çavuşlardan kurulu 1. Ordu birlikleri içinde Taşkışla’da bir askeri ayaklanma başladı. Ayaklanıcı askerlerin önüne düşen cahil ve yobaz sözde din adamları, tekbirler eşliğinde Sultanahmet Meydanı’ndaki Meclis-i Mebusan binasını basarak “şeriat kurallarının eksiksiz uygulanmasını” istediler.
HAREKET ORDUSU
Önlerine çıkan ‘mektepli’ subayları ve İttihatçı olduklarından kuşkulandıkları yüksek devlet görevlilerini öldürmeye başladılar. Osmanlı başkentinde tam bir sürek avı başlamıştı. Hükümet otoritesi tümüyle devre dışı bırakılmıştı. Padişah 2. Abdülhamid’in gözleri önünde, Yıldız Sarayı avlusunda Deniz Yüzbaşısı Ali Kabuli Bey’i linç edecek kadar gözleri kararmış ayaklanıcılar önünde duran hiçbir devlet gücü kalmamıştı.
Payitahttaki bu ayaklanma haberi Edirne, Selanik ve Manastır’daki 2. ve 3. Ordu birliklerine ulaştığında, durumun basit bir güvenlik sorunu olmadığı, yaygın bir gerici kalkışmanın yaşandığı ve başkentte hükümet otoritesi namına hiçbir varlık bulunmadığı değerlendirmesi ivedilikle yapıldı. Adını 3. Ordu Kurmay Başkanı Önyüzbaşı (Kolağası) Mustafa Kemal Bey’in koyduğu seçkin bir birlik, ‘Hareket Ordusu’ adıyla süratle hazırlanarak 3. Ordu Komutanı Mahmud Şevket Paşa’nın emriyle İstanbul üzerine gönderildi.
On güne yayılan çok şiddetli çarpışmalar sonunda İstanbul’a bütünüyle hâkim olan Hareket Ordusu, ayaklanmayı bastırdı. Elebaşıları hızla yargı önüne çıkarıldı. Derviş Vahdeti’nin de aralarında bulunduğu birçok ayaklanıcı, Ayasofya Meydanı’nda asılarak cezaları infaz edildi. 27 Nisan 1909 günü olaylarda ağır ihmali bulunan 2. Abdülhamid, Meclisi Mebusan kararıyla tahttan indirilerek Selanik’e gönderildi, yerine Veliaht Mehmet Reşat Efendi ‘5. Mehmet’ adıyla tahta çıkarıldı.
‘Milli Gazete’nin arsasına cilalı imar
ANADOLU Gençlik Birliği ‘Bir tuğla da sen koy!’ kampanyası başlatmış...
Milli Gazete’de yayınlanan ilanlarda ‘7 bölgede Prof. Dr. Necmettin Erbakan Eğitim Merkezi’ kurulacağını duyuruluyor. İlki Düzce’de 12 bin metrekare üzerinde yapılacakmış; Kuran kursu, cami, yurt ve bölgeye hizmet verecek eğitim merkezi bulunacakmış. Eh bu hizmet için banka hesap numaraları da verilmiş. Bir başka ilanda da SP İstanbul İl Kadın Kolları’nca ‘Yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye, yeni bir dünya!’ sloganı ile Erbakan anısına gümüş rozet, kolye ve anahtarlık, ajanda ve imzalı tabak satışa çıkarılmış... SP, AKP ile yarışıyor denilebilir mi? Hayır. AKP kolluyor; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden Halkalı’daki gazete ve TV5’in bulunduğu binanın arsasında imar durumu değişikliği yapılmış; sonra da bir güzel satılmış... Kime diye sorarsanız, şimdilik faizsiz otomobil kampanyaları yapan ‘Eminevim’ diye bilinen Emin Üstün’e diyorlar; hayırlı olsun diyelim mi?
Satıldıysa, 100 milyon lira kimin cebine girecek?
AKP, ‘Vatan Cephesi’ kuruyor
SİYASİ parti üyeliklerinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın internet sayfalarından sorgulanabilmesiyle birlikte büyük bir skandal ortaya çıkmış... CHP Kırklareli Milletvekili Mehmet Kesimoğlu, iddiası için; Kayaş’ta bulunan kapsül fabrikasında çalışan işçilerinin neredeyse yarısının, yani 90 kişinin haberleri olmadan AKP Çankaya örgütüne üye olduklarının ortaya çıktığını açıkladı. “Aslında bu işçiler Türk Metal Sendikası üyesi; kendilerini CHP ve MHP’li olarak ifade ediyorlar. Büyük çoğunluğu da AKP’ye bir kez bile oy vermediklerini söylüyorlar. Sahte üye yazımlarının MKE’nin diğer fabrikalarında çalışan işçilerin de aynı şekilde AKP Çankaya örgütüne üye yazıldığı da belirlendi” diyen Kesimoğlu, şu soruları yöneltiyor:
“Bu yasalara aykırı ve sahte üye yazımı için bir kamu kuruluşunda çalışan işçilerin bilgileri kim ya da kimler tarafından sızdırılmıştır?
Yasalar ve işçilerin hakları çiğnenerek yapılan bu büyük sahtekârlığın amacı nedir?
Kesimoğlu, “AKP, kendi Vatan Cephesi’ni kuruyor” diyerek savcıları göreve çağırıyor.
Silivri’den tahliye olmak zor
SİLİVRİ Cezaevi’nin önünde, yakınının tahliyesini bekleyen bir vatandaş bakın neler anlatıyor:
“Meclis’ten geçip Resmi Gazete’de yayınlanan özetle Denetimli Serbestlik Yasası’na bağlı olarak, cezasının bitimine bir yıldan az kalan 15 bin hükümlünün tahliyesi önceki gün başladı. Sivas’takiler çıktı; 12 bin kişinin yattığı Silivri Cezaevi’nde ise bir faaliyet yok. Silivri’de bir infaz hakimi varmış, işlemler uzun sürecekmiş! Bu yasanın çıkacağı belli, cezaevi savcısı, cezaevi müdürü ve infaz hakimi daha önce neden hazırlık yapmazlar?
Öğrendiğimize göre, yeni yasadan yaklaşık 300’ü açık, 400’ü de kapalı cezaevinde olmak üzere yaklaşık 700 mahkum bulunuyormuş... Evet Silivri’ye girmek kolay, tahliye olmak zor!”
Paylaş